1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Gözü Afrika, aklı Fransa’da

4 Kasım 2014

Hollande bir yandan ülkesi için olağanüstü önemli Afrika işleriyle uğraşırken, diğer yandan da ülkesinde dibe vurmuş olan imajını düzeltmeye çabalıyor.

https://p.dw.com/p/1Dglt
Fotoğraf: ap

Dünya medyası üzerinde pek durmadı, ancak Afrika kıtası geçen hafta önemli bir gelişmeyle çalkalandı. Eski bir Fransız sömürgesi olan Burkina Faso’yu yıllardır yöneten Blaise Compaoré, askeri bir darbeyle iktidardan indirildi.

Yaklaşık 27 yıldır ülkesini yöneten Compaoré, özellikle Batı Afrika açısından sıradan bir isim değil. 90’lı yıllarda eski Libya lideri Kaddafi’ye yakınlığıyla biliniyordu. Liberya ve Sierra Leone’yi kana bulayan iç savaşlarda oynadığı rollerle de sıkça gündeme gelmişti. Komşu Fildişi Sahilleri’nin eski lideri Laurent Gbagbo’yu 2002 yılında devirmeye çalışan gruplara destek verdi. Fransız ordusunun da desteğiyle 2010 yılında Gbagbo’nun iktidardan indirilmesine katkı sağladı. Burkina Faso’da Nijer’de olduğu gibi uranyum, Gabon’da olduğu gibi petrol ya da Fildişi Sahilleri’nde olduğu gibi kakao gibi önemli hammadeler yok. Fakat, bir Fransız askeri uzmanın da belirttiği gibi, “Fransa’nın bölgedeki askeri varlığının merkezini” oluşturması bakımından önem taşıyor.

Bu nedenle Compaoré, yıllar boyu Fransa’nın işine gelen bir liderdi. Ancak, 27 yıllık iktidara rağmen ülkede yönetimin dizginlerini bırakmamak ve 2015 yılında yapılacak seçimde yeniden seçilebilmek için zorla anayasayı değiştirmeye çalışması ülkede huzursuzluk yarattı. Öyle ki Burkina Faso’yu bir nevi askeri üs olarak kullanan ve başta Mali olmak üzere Sahel bölgesinde cihatçı gruplarla savaşan özel harekat birimlerinin merkezini Burkina başkenti Uagadugu’ya kuran Fransa dahi bu durumdan rahatsız olmaya başladı. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, kriz daha henüz sokağa inmeden Compaoré’ye iktidar inadından vazgeçmesi ve yönetimi terk etmesi çağrısında bulundu. Compaoré bu ikazları görmezden geldi.

Sokaklar tepki verdi

Bunun üzerine, bir Afrika ülkesinde eşine ender rastlanır bir gelişme yaşandı ve iktidar inadına karşı sokak tepki vermeye başladı. Compaoré 2011 yılında da ülkesinin ordusu içinden bir grubun ayaklanmasıyla yüzleşmek zorunda kalmış, o dönem, resmi olmasa da Fransız servislerinin yardımıyla iktidarda kalmayı başardığı söylenmişti. 2012 yılında Hollande’ın iktidara gelmesiyle Fransa’nın Afrika politikası değişmeye başladı. O güne kadar çıkarları gereği Afrika’daki eski sömürgelerinde iktidarda olan diktatör veya otokrat liderlere göz yuman hatta kollayan ve koruyan Fransa, doktrin değiştirip, “Afrika işleri Afrikalıların meselesidir, krizlerin çözümünde Afrika Birliği devreye girmelidir” çizgisine yönelmeye başladı. Bu yeni çizginin sonucu olarak da, yarbay Isaac Zida komutasındaki darbecilerin Burkina Faso’da yönetime el koymasına sesini çıkartmadı. Zida, yönetimi en kısa sürede sivillere devredeceği sinyali verdi. Fransa’nın ülkedeki askeri çıkarlarına aykırı hareket edecek bir mesaj da şu ana kadar göndermiş değil.

Burkina'da yaşananlar birçok Afrika ülkesi açısından da önemli. Sokak eylemleri, Compaoré gibi Anayasa değişikliği yaparak iktidarlarını uzatmayı planlayan bazı Afrika liderlerini yakından ilgilendiriyor. Bu ülkelerin başında Congo Brazaville, Burundi, Congo Demokratik Cumhuriyeti ve Benin gelmekte. Bu ülkelerin ortak özelliği eskiden doğrudan ya da dolaylı biçimde Fransız sömürgesi olmuş olmaları. Dolayısıyla gelişmeler Fransa Cumhurbaşkanı Hollande tarafından da yakından takip ediliyor.

Hollande'ın başı dertte

Hollande bir yandan ülkesi için olağanüstü önemli Afrika işleriyle uğraşırken, diğer yandan da ülkesinde dibe vurmuş olan imajını düzeltmeye çabalıyor. Fransa'da 5'inci Cumhuriyet'e geçilen 1958 yılından bu yana hiçbir Cumhurbaşkanı Hollande kadar az popüler olmamıştı. Son anketler Fransız halkının yüzde 97’sinin Hollande’ın, ülkenin en önemli sorunu olan istihdam ve işsizlik konusunda “başarısız” olduğunu düşündüğünü göstermekte. Hollande tam 30 aydır iktidarda. Bu 30 ayın 27’sinde Fransa’da işsizlik oranı artış gösterdi. Yaklaşık 67 milyon nüfuslu Fransa’da şu anda haftada sadece birkaç saat çalışanlarla beraber 5 milyonu aşkın işsiz var.

Fransızların yüzde 84’ü de Hollande’ın 2017 cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmamasını istiyor. Öyle ki, Hollande’ın da siyasi ailesi olan, iktidardaki Sosyalist Parti’nin ağır toplarından eski Başbakan Michel Rocard bile Hollande’a 2017 için devreden çıkması yönünde çağrıda bulundu. Hollande, 5 yıllık başkanlık döneminin yarısının bitiyor olması nedeniyle bu hafta perşembe akşamı televizyonda 1,5 saat sürecek bir canlı yayına katılıp, Fransızları ikna etmeye çalışacak.

Son günlerde gerçekleştirşilen tüm anketler Hollande’ın aday olması halinde, karşısındaki adaylar kim olursa olsun, 2017 seçiminin ikinci turuna kalma şansının bulunmadığını gösteriyor. Buna karşılık ülke aşırı sağcı lideri Marine Le Pen anketlerin yükselen ismi. Anketler; programı değil, mevcut sistem partilerinin başta işsizlik olmak üzere ülke sorunlarına çare bulmaktaki beceriksizlikleri sayesinde prim yapan Le Pen’i 2017 seçiminde ilk turun galibi gösteriyor. Merkez sağ ise bölünmüş durumda. 2007-2012 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı yapan Nicolas Sarkozy, 2017 perspektifinde siyasete geri dönüş yaptı, ancak henüz merkez ve merkez sağı bütünleştirebilecek bir program sunabilmiş değil. Anketlere göre, merkez sağın en bütünleştirici lideri şu an için Sarkozy değil, Bordeeaux Belediye Başkanı ve eski Başbakan Alain Juppé.

©Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca / Strasbourg