1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İlham kaynağı İstanbul

5 Eylül 2012

Benim İstanbul maceram en başından beri duygusal bir olaydı. Eğer kalbin, senin hayatının rehberi ise o zaman her seyahatin önceden tahmin edilemeyen bir derinliği, yoğunluğu ve doğrultusu oluyor.

https://p.dw.com/p/163u3
Fotoğraf: Ulrich Mertin

Ulrich Mertin kendini hem hayatta hem de eserlerinde, dünyalar arasında seyahat eden bir kişi olarak görüyor. Müzisyen olarak, klasik müzik ve elektronik müzik arasında bir köprü oluşturuyor. Kurmuş olduğu ödüllü solistler topluluğu Hezarfen Ensemble, Türkiye'deki modern sanatın göz bebeklerinden biri. “Buluşma Noktası” için kaleme aldığı makalesinde Mertin, İstanbul serüvenini ve oradaki çalışmalarını anlatıyor.

Benim Türkiye imajım, -tıpkı birçoklarında olduğu gibi- Berlin'in Kreuzberg ve Neukölln semtlerinin kültürü ile şekillenmişti. Benim ailem de -Almanca'da "getürkt" denilen tabirle- Türk kültüründen etkilenmiş bir aileydi. Ancak ben İstanbul'dan, daha doğrusu Türkiye'den habersizdim, sadece kafamda kimi düşünceler, hayaller, belli-belirsiz tasavvurlar vardı. İstanbul'a 2007 ile 2009 yılları arasında bir kaç etapta yaklaştım, hayrete düşmüş bir turist olarak kenti dolaştım ve bu tasviri mümkün olmayan, her şeyi yiyip yutan dev beni kendimden geçirdi.

İstanbul, nabzı sürekli atan devasa bir enerji çanı ile çevrelenmişçesine, çılgınca ve hızı hiç kesilmeyen bir tempoda titreşiyor, nefes alıp veriyordu. Her defasında havalimanından çıkar çıkmaz yüksek gerilim hattını tutmuşum gibi bir hisse kapılırım, büyülenirim ve motive olurum. Kenti her ziyaretimle birlikte İstanbul'u ve kültürünü araştırmak için derinliklerimde yatan istek giderek büyür.

İstanbul'un çekici gücü / Kentin ve elektronik müziğin ritmi

Ulrich Mertin
Ulrich MertinFotoğraf: Ulrich Mertin

Berlin ile İstanbul arasında yıllar süren uzaktan ilişki döneminden sonra 2008 yılı sonunda radikal bir adım atmaya karar verdim. Gezgin müzisyen hayatıma kısa bir mola verdim ve kendimi evimde hissettiğim yere doğru yol koyuldum. Büyük beklentilerim ya da hayallerim yoktu. Her şeyden önce Türk kültürünü, müziğini, insanlarını, tarihi, mimariyi, yemekleri, yaşam biçimini keşfetmek ve tanımak istiyordum. Elbette iyi bir Alman olarak bu girişim öncesinde Türkiye'deki meslekî olanaklar konusunda fikir edinmeye çalıştım.

Eskiden beri elektronik "Club Müzik Dünyası"na dalmayı hep arzu etmişimdir. İstanbul'un en etkileyeci kulüplerinden biri olan "360Istanbul"da "DjFilth" ile karşılaştım ve "Turntable" müzik performansı sunan bu çılgın üstad ile birlikte 360Istanbul'da çok sayıda gösterinin düzenlemesi ve sunulması işine giriştim.

2009 yılındaki Sevgililer Günü için hazırlığını yaptığımız bir barok gösterisinin provası sırasında yaşadığım şey, İstanbul'un bana nasıl ilham verdiğini, üzerimdeki etkisini iyi yansıtır. Bir mola sırasında çıktığım terasta karşımda İstanbul'un inanılmaz panaroması bulunuyordu. Arka planda "Tech-House" ritmleri duyuluyordu. Sağ taraftaki katolik Saint-Anton Bazilikası'nı izliyordum ki, o anda müezzin akşam ezanını okumaya başladı ve ona Beethoven'ın 5. piyano konserinin 2. bölümünü prova eden orkestranın tınıları katıldı. Herkesin bildiği müzik unsurlarının rastgele dizilmesiyle oluşturduğu bu karışımın içinde büyük ve yaratıcı bir potansiyel saklı ve bu potansiyel, burada şimdiye kadar karşılaştığım her insanın âdeta paçalarından dökülüyor.

Hezarfen Ensemble - Yeni ufuklara doğru açılmak

Uzun süreden beri içimde çağdaş müzik ve kültürlerarası alış-veriş projelerini içeren bir Türk solist grubu oluşturma fikri bulunmaktaydı. 2007 sonunda İstanbul'da 10 yıldan bu yana yaşayan ve müzik dersleri veren Amerikalı besteci Michael Ellison ile buluştum. Beş dakika içerisinde herşey açıklığa kavuşmuştu: Birçok düşünce ve ideali paylaşıyorduk onunla. Neredeyse iki yıl boyunca Hezarfen Ensemble'ı planladık, programladık. Bu konuda sponsorlar bulmak üzere çeşitli kuruluşlarla çok sayıda görüşme yaptık. Ve gördük ki, çağdaş müzik temelindeki bir müzik grubu oluşturma düşüncesine birçok sponsor heyecanla değil, daha ziyade ön yargı ile yaklaşıyor, çünkü o zamana kadar böyle bir şeyi tanımıyorlardı. Bunun üzerine kendi olanaklarımız, diğer müzisyenlerin aktif desteği ve büyük bir parça idealizmle Hezarfen Ensemble macerasını başlatmaya karar verdik.

Bu müzik grubunun adını ünlü Osmanlı havacılık öncüsü olan, 17. yüzyılda kendi ürettiği iki kanatla Boğaz'ı geçen Hezarfen Ahmet Çelebi'den almış olması da, grubun çalışmalarında yeni ufuklara, yeni perspektiflere ve sınırlar ötesi tecrübelere olan arzusunu ortaya koyuyor.

Hezarfen Ensemble
Hezarfen EnsembleFotoğraf: Ulrich Mertin

Bağımsız bir müzik grubunun öncü çalışması

İlk yıl projelerin gereçekleştirilmesi için büyük ikna çabası göstermek zorunda kaldık. Konser salonlarının boş kalmasından endişe ediliyordu, kim bu tür müzikleri dinleyecekti? Ne var ki İstanbul'da düzenlediğimiz tüm konserler kapalı gişe oldu. Yavaş yavaş önümüzde kapılar açılmaya, dış ülkelere ve Türkiye'deki önemli müzik festivallerine davetler gelmeye başladı. Hezarfen Ensemble'ın kısa geçmişinin doruk noktasını kuşkusuz "2012'nin En İyi Oda Müziği Orkestrası" seçilmesi ve "2012 Donizetti Klâsik Müzik Ödülleri" ne lâyık bulunması oluşturdu.

Türkiye'de çağdaş müzik icra eden ilk bağımsız, profesyonel orkestra olan Hezarfen Ensemble birçok alanda da öncü işler yaptı. Örneğin grubun içinde her üyenin bir oya sahip olduğu taban demokrasisi işliyor, bu ise Hezarfen Ensemble ile ilk kez ortak çalışma yapan çok sayıda Türk müzisyeninin ön yargılarla mücadalesini gündeme getiriyor. Çünkü Türkiye temelde tüm alanlarda çok hiyerarşik tarzda kurulmuş bir ülke.

Bu kentte benim adım "kemancı"... Restoranlardaki garsonlar, klüplerdeki korumalar ya da bahşiş aldıklarında taksi şoförleri beni böyle adlandırıyor. "Teşekkürler kemancı, başımın tacı" diye bağırıyorlar.


© Deutsche Welle


Metin: Ulrich Mertin

Çeviri: Çelik Akpınar

Editör: Başak Özay


Ulrich Mertin: Müzisyen, Hezarfen Ensemble’ın kurucusu. İstanbul’da yaşıyor.