1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Irak'ta asıl savaş yeni başladı

Peter Philipp / DW8 Nisan 2004
https://p.dw.com/p/Aa4V

Bundan bir yıl önce, Amerikan askerlerinin Bağdat’a girmesi ve dev Saddam Hüseyin heykelinin devrilmesi koalisyon güçlerinin zaferini de simgeliyordu. Çok geçmeden Kerkük ve Musul başta olmak üzre, diğer kentlerdeki direniş de kırıldı. Üç hafta sonra ise ABD Başkanı George Bush, savaşın resmen bittiğini ilan ediyordu. Böylece koalisyon güçlerinin 20 Mart 2003’te başlayan operasyon, Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle sonuçlanmıştı. Ancak aradan geçen bir yıl için ülkede güven ve istikrar ortamı bir türlü tesis edilemedi. DW’nin bölge uzmanı Peter Philipp, ABD’nin müttefikleri ile birlikte bir çözüm yolu bulamaması durumunda, Irak’ın daha büyük bir kaos ortamına sürükleneceğini savunuyor...

"Bağdat’ın Firdevs Meydanı’ndaki büyük Saddam heykelinin Amerikan askerleri tarafından devrilmesi, sembolik de olsa büyük bir önem taşıyordu. ABD, bu zaferle Irak’ı kendi dümen suyuna sokabileceğini tahmin ediyordu. Ancak eski rejim taraftarları, gösterdikleri direnişle bunun o kadar da kolay olmayacağını ispat ettiler. Koalisyon güçlerinin, gerekli hassasiyeti göstermeme konusundaki ısrarları, direnişçilerin saflarına katılan Iraklılar’ın sayısını her geçen gün artırıyor. Şii lider Mukteda El Sadr etrafında toplanan bazı güçlerin başlattıkları son isyan hareketi bu duruma tipik bir örnek teşkil ediyor. Savaşın bittiğinin ilan edilmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti, ama görünen o ki, Irak’ta asıl savaş yeni başladı.

Bu, belki de ABD’nin en çok çekindiği savaş türü: Koalisyon güçleri, ülkenin çeşitli kentlerinde, sivil halkın arasında ya da camilerde gizlenen görünmez bir düşmanla mücadele etmeye çalışıyor. Öldürülen her sivil ya da hedef alınan her cami bu savaşın şiddetini daha da körüklüyor.

Ne Washington yönetiminin ne de başkalarının elinde bu duruma engel olabilecek etkili bir reçete mevcut. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld gibi düşünenler ”kısasa kısas” prensibinden yola çıkıyor ve şiddete şiddetle karşılık verilmesinden yana tavır koyur.

Amerika, bölgedeki asker sayısını azaltacağına artırma yoluna gidiyor ve son olayların baş sorumlusu Mukteda Sadr’ın peşine düşüyor. Üstelik, askeri güçle bu sorunların üstesinden gelinemeyeceği çok iyi bilinmesine rağmen. Filistinli Hamas örgütünün kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin’in iki hafta önce öldürülmesinden sonra, şehit olmak için savaşan insanların başa çıkılması en zor düşman grubu olduğu gerçeği bir kez daha açıkça ortaya çıkmadı mı?

Diğer yandan Washington, elbette bölgeden öyle kolayca geri de çekilemez. Böyle bir adımın, Başkan Bush’a seçimleri kaybettirebileceği, olayın en küçük yan etkisi olsa gerek. Önemli olan, Amerikan askerlerinin şimdi çekilmesinin, Irak’ın tümüyle bir kaos ortamına sürüklenmesi anlamına geleceğidir. Ayrıca özgür ve demokratik bir hukuk devletine geçiş hayallerinin suya düşmesi de kuvvetle muhtemel. Bu ise oldukça trajik bir son olur. Zira, onlarca yıldır Saddam diktatörlüğü altında ezilen halk, çok daha iyi şartlarda yaşamayı hak ediyor. El Sadr ve taraftarları ise Iraklılar’a, özlenen demokrasi ve hukuk devleti yerine, bugün İranlılar’ın bile istemediği baskıcı bir molla rejimi sunabilir ancak.

Şu anda genel stratejik planlama içinde, tehlikeli bölgelerin uzun vadede nasıl kontrol edilebileceği ile ilgili önemli bazı eksiklikler sözkonusu. Belki tek çıkış yolu, geçiş döneminde sorumluluğu tümüyle BM’ye devretmek olabilir. Radikal güçler tarafından adeta ülkeden kovalanan BM’nin yeniden Irak’a dönmeye sıcak bakıp bakmayacağı ise şimdilik tam bir muamma."