1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran ve Suriye neden Hizbullah'ı destekliyor?

Peter Philipp / DW14 Temmuz 2006

İsrail, Lübnan üzerindeki saldırıları yoğunlaştırırken, Hizbullah’dan ise geri adım yok. Sözlük anlamı “Allah’ın partisi” olan Hizbullah’a İran ve Suriye’den yoğun destek var. Deutsche Welle’den Peter Philipp, bu desteğin ardında neler yattığını yazdı...

https://p.dw.com/p/AZp8
Hizbullah, İsrail'den cezaevlerindeki tutukluları salıvermesini istiyor
Hizbullah, İsrail'den cezaevlerindeki tutukluları salıvermesini istiyorFotoğraf: AP

Şii Hizbullah 1982 yılında, İsrail’in Güney Lübnan‘ı işgaline yanıt olarak İran ve Suriye tarafından kuruldu. İlk üyeler ise Lübnan’ın güneyindeki ve doğudaki Bekaa Vadisi’ndeki Şiileri temsil eden, geleneksel ama zayıflamış Şii Emel hareketinin çevresi oldu.

Hizbullah’ın Beyrut’taki İran Büyükelçiliği’ndeki bir toplantı sırasında kurulması da örgütün sonraki yıllardaki çizgisinin habercisiydi. İran, sürekli olarak Lübnan’da nüfuzunu artırmaya çabalamış, hatta Lübnanlı Şiilerin desteğiyle ikinci bir “İslam Cumhuriyeti” hayali peşinde koşmuştu. Bu planlar, hayalden öteye gidemedi, ancak 1982’de Şii milislerin yardımıyla İran için düşman İsrail’e zarar verme fırsatı doğdu. İran - Irak Savaşı’ndan bu yana müttefik olan İran ve Suriye sistematik olarak Hizbullah’ı yapılandırmaya başladı.

“Allah’ın partisi”ne İran’dan silah, eğitim imkanı ve mali kaynak akıyor, Suriye de buna destek oluyordu. Hizbullah yavaş yavaş, iki ülke için de normalde devlet olarak atmayı göze alamayacakları adımları atabilen bir alet olmaya başladı. Suriye birliklerinin İsrail ordusuna saldırması veya İran askerlerinin Lübnan’da konuşlandırılması, saldırgan ve savaşçı bir tutum olarak başta İsrail olmak üzere uluslararası camianın tepkisini çekeceği ve askeri sonuçlara yol açacağı için, sadece silahlı direniş olarak nitelendirilen Hizbullah’ın saldırı düzenlemesi sağlanıyordu.

Hizbullah’ın siyasi partiye dönüşmesi de durumu pek değiştirmedi. Hizbullah halen Lübnan Parlamentosu’nda sandalye sahibi ve koalisyon hükümetinin de ortağı. İsrail’in 6 yıl önce Lübnan’dan geri çekilmesine rağmen, Hizbullah kendini halen Filistin’deki İslamcı gruplaşmaların müttefiki olarak görüyor ve kendi kamplarında eğittiği Hamas militanları gibi “Kudüs’ün kurtuluşunu”, başka bir deyişle “İsrail’in imha edilmesini” hedefliyor. Bu, aynı zamanda İran ve Suriye’nin de hedefi.

Hamas’ın sürgündeki lideri Halid Meşal, Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyor ve Filistin’de iktidara gelen Hamas’ın, İsrail’e karşı daha yumuşak bir çizgi izlememesi için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ayrıca, Suriye geçen yıl Lübnan’ı terketmiş olsa da, ülkede hala çok güçlü bir müttefik var, o da Hizbullah.

İran da kendi elini kirletmeden İsrail ile Filistin arasındaki krize karışmak için Hizbullah’tan yararlanıyor. Öte yandan Suriye ve İran’ın Hizbullah’a giderek daha fazla arka çıkmaya başlamasının, İsrailli asker Gilad Şalit’in kaçırılması öncesi El Fetih ile Hamas arasında gözlenen yakınlaşmaya denk gelmesi bir tesadüf değil.

Gazze Şeridi ve Lübnan sınırında İsrailli askerlerin kaçırılması ve ardından şiddetin patlak vermesi, bölgede sükunetin sağlanmasını engellemek için gayet uygun yollar. Şam ve Tahran, İsrail’i istemiyor ve ortalığın yatışması ve durumun normalleşmesi de en çok onları rahatsız edecektir. Şiddetli çatışmalar ise kriz ateşinin kızgın kalmasına, yeni kurbanların verilmesin, dolayısıyla cephelerin kemikleşmesine ve ödün vermeye yanaşmayan kesimlerin güçlenmesine neden olacaktır. Şiddete dayalı çözüm isteyenler, huzurdan yana olamaz. Suriye ve İran, Hizbullah’ı kullanarak İsrail’e tuzak kurdu. Ve İsrail de fazla düşünmeden bu tuzağa düşüverdi.