1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail’in dış politikasında yeni dönem işareti

Peter Philipp24 Ağustos 2004

İsrail Adalet Bakanlığının oluşturduğu bir çalışma grubu hükümete, uluslararası sözleşmeler ve kurumlarla ilgili tavrını değiştirmesini önerdi. Hazırlanan raporda, İsrail hükümetinin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı ve BM’in işgal altındaki bölgeler için özel raportörüne karşı tavrını temelden değiştirmesini öneriliyor.

https://p.dw.com/p/Ab9r
Bazı Museviler işgal altındaki toprakların "Musevi toprağı" olduğunu ileri sürüyor
Bazı Museviler işgal altındaki toprakların "Musevi toprağı" olduğunu ileri sürüyorFotoğraf: AP

Başsavcı Menachem Mazuz başkanlığındaki çalışma grubu, Uluslararası Adalet Divanı’nın Temmuz ayı başında İsrail’in işgal politikası ve Filistin bölgelerinin çevresine inşa ettiği duvarla ilgili kararından sonra kurulmuştu.

Hukuki konum uydurma

İsrail hükümeti başsavcı Mazuz ve ekibinin önerilerini kabul ederse, onyıllardır devam eden bir hukuki aldatmaca bitecek: İsrail 1967’de altı gün savaşı ile Gazze Şeridi ve Batı Şeria’yı işgal etmesinden bir kaç yıl sonra, uluslararası sözleşmelerin işgal gücüne verdiği yükümlülüklerden kurtulmak için söz konusu bölgeleri kendine özgü bir hukuki konuma uydurmuştu.

Tüm dünya işgalden söz etse de, Filistinliler kendilerini işgal altında hissetse de, İsrail bir türlü işgal gücü olmaya yanaşmadı. Çünkü bu konumda bazı yükümlülükleri vardı. 1949 yılında kabul edilen ve işgal altındaki bölgelerde sivil halka yönelik tutumu belirleyen Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgal gücünün söz konusu bölgelerin demografik, hukuki, ekonomik, sosyal ve mekansal koşullarında değişiklik yapmasını yasaklıyor.

Filistinliler ucuz işgücü oldu

Kuşkusuz sözleşme işgal halinin geçici olduğundan hareket ediyor. Oysa İsrail geçici işgali sürekliye dönüştürdü: 1967 savaşının üzerinden daha bir yıl geçmeden ilk yerleşimciler Batı Şeria’ya geldiler ve ardından resmen yerleşim politikası başlatıldı. Filistinlilerin mülklerine el konuldu, direnenler sürüldü ya da tutuklandı. İşgal altındaki bölgelerin zaten zayıf olan ekonomik yapısı tamamen İsrail’e bağımlı kılındı. Filistinliler yıllarca İsrail için ucuz işgücü oldu, işgal altındaki bölgeler de İsrail malları için pazar.

İsrail Dışişleri Bakanlığı bu duruma bir hukuki açıklama bulmakta gecikmedi. Bakanlığın o zamanki danışmanlarından Meir Rosenne, uluslararası hukuk açısından işgalden ancak söz konusu bölgenin bir devletin toprakları söz konusu olduğunda söz edilebileceğini, ama Filistin bölgelerinin bir devlete ait olmadığı açıklamasını getirdi. Gerçekten de o zaman Gazze Şeridi Mısır’ın yönetimi altında idi, ama Mısır’ın parçası olarak kabul edilmiyordu. Batı Şeria’ya da Ürdün hakimdi, ama bu konum uluslararası kamuoyunun çoğunluğu tarafından tanınmıyordu.

Rosenne’in yorumu

Meir Rosenne’e göre Gazze Şeridi ve Batı Şeria bir devletin toprakları olmadığı için uluslararası hukuk açısından işgalden söz edilemezdi. Dolayısıyla İsrail’in işgal gücü olarak Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne uyması gerekmiyordu. Bu yorum İsrail’in işini birçok açıdan kolaylaştırdı, dünya Rosenne’in yorumunun doğru olup olmadığını tartışırken Yahudi yerleşimlerinin sayısı arttırıldı. Bu arada İsrail hükümeti, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin insani koşullarına kendi isteği ile uyma sözü verdi, ama işine gelmediği yerde bu sözü unuttu,

Ne dünya kamuoyu ne de ABD İsrail’in yorumunu kabullendi. Öte yandan barış şansı olmadığı için kimse bu yüzden İsrail’e baskı yapmaya yanaşmadı. 1993 yılında İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında imzalanan Oslo Anlaşması ile ilk kez bu konuda farklı bir durum ortaya çıktı. İsrail igşal altındaki bölgeleri geri vermeyi kabul ediyorsa, bu bölgelerin işgal altında olduğunu da kabul ediyordu.

Musevilerin kutsal toprağı

Kuşkusuz bu toprakların her zaman, ta Tevrat döneminden beri Musevilerin kutsal toprakları olduğunu ve hiçbir zaman işgal edilmediğini savunanlar da vardı. Başbakan Şaron da bu tezi savunanlar arasındaydı, ama işgal ettiği makam açısından bir görevi vardı ve İsrail’in geri çekilmesini organize etmek zorundaydı. Nihayet en azından Gazze için ”geri çekilme”den söz edilebiliyordu ve hatta birkaç ay önce Şaron’un ağzından ”işgal” kelimesi de çıktı. Ancak Ariel Şaron, Batı Şeria’nın önemli bir kısmını elinde tutmak istiyor ve bu açıdan Adalet Bakanlığı çalışma grubunun önerileri işine gelmeyecektir. Çünkü öneriler sadece Filistin bölgelerinin etrafına örülen duvar projesinden vazgeçilmesi değil, aynı zamanda yerleşimlerin de hukuksuz olduğunu ve bir barış anlaşması çerçevesinde çözün aranması gerektiği anlamına geliyor.