1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Karikatür fırtınası yerine hoşgörü

Derleyen: Vladimir Müller8 Şubat 2006

Hz. Muhammed karikatürlerine yönelik protesto gösterileri değerlendirilirken medeniyetler çatışmasından söz ediliyor, çatışmanın daha sıcak bir mecraya yönelmesinden endişe duyuluyor. Gerçi dünya, 1970 yılında iki komşu ülke, El Salvador ve Honduras’ın bir futbol maçı nedeniyle başlayan ve 4 bin kişinin ölümüne, 12 bin kişinin yaralanmasına, yaklaşık 100 milyon dolarlık tahribata neden savaşa tanık olmuştu. DW’den Vladimir Müller’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZr8

“Basın özgürlüğüne evet, ancak Müslümanlar’a hakaret içeren karikatürlerin yayınını gereksiz buluyoruz. Avrupa, Hz. Muhammed karikatürleriyle ilgili tartışmaya özetle bu bakış açısından yaklaştı. Dini hislere hassasiyet gösterme iddiasındaki bu tavır, aslında etliye sütlüye karışmayan; belirsiz bir duruş sergiliyor.

Hazreti Muhammed’i türbanında bomba taşıyan bir terörist olarak tasvir eden karikatür, yayımlanan toplam 12 karikatürden en tartışmalısı... Verilmek istenen mesaj aslında çok basit: İslam ve terörizm aynı kefeye konuyor. Bu iddia, şimdiye kadar binlerce ağızdan dile getirildi.

Ancak en azından Almanya’daki çoğunluk böyle bir yaklaşımı kabul edilemez buluyor. Buna karşılık İslam denince, Usame Bin Ladin ve şebekesinin Kuran’ı gerekçe göstererek düzenledikleri terör eylemlerine işaret edenlere bunu anlatmak zor. Bu çevreler hep var olacaktır, önemli olan siyasetin bu tür anlayışlarla arasına mesafe koymasıdır.

Bundan 10 yıl öncesine kadar Moritanya’dan Gazze’ye, Şam’dan Cakarta’ya kadar geniş bir coğrafyada bir haberin bu kadar kısa sürede yayılması düşünülemezdi. Haberler saniyeler içinde aktarılıyor; son gelişmeler internet, cep telefonları ve kısa mesajlarla bildiriliyor. Yine bu araçlar kullanılarak protesto gösterileri ve kampanyalar organize ediliyor, kitleler seferber ediliyor.

Benzer bir şiddet dalgasını önleyebilmek için hangi adımlar atılmalı? Almanya da dahil pek çok ülke açısından yeni bir iletişim dili ihtiyacı kendini hissettiriyor. Ne Doğu ne de Batı’da yaşayanları yaralayacak, küresel temele yaslanan ve siyasi etiğe sahip yeni bir iletişim dilinden söz ediyoruz. Eğer bu dili oluşturabilirsek, muhtemel yanlış anlamaların, günümüzde olduğu gibi öfke patlamalarıyla sonuçlanan olayların önüne geçebiliriz.

Ancak sanatta ve özellikle de karikatürde bu ortak dilin tesis edilmesi hayli zor. Sanatçı, yaratım sürecinde kimi zaman uç noktalara erişebiliyor; bu uç noktalardan sanatçının kendisi sorumlu olmalıdır. Avrupalılar’ın büyük kısmı sanatçıya bu alanda kısıtlamalar getirilmesine sıcak bakmıyor. Diğer taraftan tartışmalı karikatürlerin Danimarkalı Müslümanlar’ın yalnızca küçük bir bölümünde tepkiye neden olmuş olması da değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka nokta.

Sanatçıya dini sembolleri de alaya alabilmesi hakkı tanıyan bir kültür, belki dünyanın diğer kesimlerince yozlaşmışlık olarak değerlendirilecektir. Olabilir. Ancak Danimarkalılar, bu karikatürleri bildirilere basıp uçaklarla Mekke’nin üzerinden atmadı. Karikatürler, bugünlerde sık sık dile getirildiği gibi medeniyetler savaşının da bir parçası değildi.

Bunlar, Danimarka’da, İslam’ın toplumdaki yerine dair tartışma sırasında çizildi. Avrupa’da Aydınlanma döneminden beri farklı görüşlere ifade hakkı tanınması bir gelenek haline gelmiştir. Ancak böyle bir anlayış, ilerleme imkanı sağlıyor. Şimdiye kadar kaydedilen mesafe de bu anlayışı doğruluyor.“