1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Karikatür krizi bir tesadüf mü?

Peter Phillip / DW7 Şubat 2006

İslam ülkelerinde Hz. Muhammed karikatürlerine yönelik protesto gösterileri devam ediyor. İran’ın başkenti Tahran’da göstericiler Danimarka ve Avusturya büyükelçiliklerine saldırdı. Afganistan, Mısır, Endonezya, Tayland, Hindistan, Filipinler ve Filistin’de gösteriler devam ediyor. DW’den Peter Philipp, yorumunda şiddet gösterilerinin kendiliğinden gelişmediğini belirtiyor:

https://p.dw.com/p/AZrC

“Hazreti Muhammed karikatürlerinin Avrupa gazetelerinden yayımlanması üzerine düzenlenen gösterileri değerlendirirken bir gerçeğin altını özenle çizmek gerek: Ne bir azınlığın ne de dini duygu ve inaçların hakarete uğramasını onaylanamaz. Basın ve ifade özgürlüğü gerekçe gösterilerek bu türden hakaretlerin başka yerlerde tekrarlanması da savunulamaz. Ancak söz konusu gerçek, günlerden beri muhtelif İslam ülkelerinde yaşanan gösterilerle ortaya konan bir başka gerçeği gözardı etmemiz için yeterli değil.

Beyrut, Şam, Somali, Gazze ve Tahran’da insanları sokaklara dökülmesinin ardında yalnızca Hazreti Muhammed karikatürlerinin neden olduğunu öfkenin yattığını kimse iddia edemez. Gerçek tepki, anlıktır. Oysa karikatürler aylar önce yayımlanmıştı.

Karikatürlerden Yeni Delhi ve Cakarta’daki insanlar haberdar oluncaya kadar bu kadar sürenin gerekli olduğunu ileri sürmek mümkün değil. İnternet çağında yaşıyoruz. Bu tür haberlerin yayılması, Müslüman ülkelerde de birkaç dakikayı alıyor. Bu gerçeği göz önünde tuttuğunuzda, ister istemez akıllara karikatür haberlerinin bu ülkelerde bilinçli ve hedefli olarak dolaşıma sokulduğu kuşkusu geliyor. Karikatürler, Danimarka’da kağıda aktarılırken gereksiz ve aptalca bir işe imza atıldı.

Ancak İslam ülkelerinde ortaya konan tepkilerin ardında siyasi hesaplar yatıyor. Radikal çevreler bu olaydan istifade etmek ve Batı ile Doğu arasında var olan uçurumu daha da derinleştirmek istiyorlar. Bu çevreler aslında şimdiye kadar Samuel Huntington’un „Medeniyetler Çatışması“ tezini „Batı’nın stratejisi“ şeklinde değerlendirerek bir kenara itmeyi tercih etmişlerdi. Oysa attıkları adımlar, bu makalede ortaya konan senaryoyu gerçeğe dönüştürmeyi hedefliyor.

Kuşkusuz eğer milyonlarca kişinin yaşadığı şehirlerde eylemlere katılanlar yalnızca birkaç yüz kişiyle sınırlı kalıyorsa, kitle gösterileri kavramını kullanmak doğru olmaz. Ancak burada niceliğe değil, niteliğe bakmak gerek. Sonuçta ortada, yakıp yıkılmış büyükelçilik binaları ve bu ülkelerde artık korkuyla yaşayan Batılılar duruyor. Manzara, Batı dünyasını şoke ediyor ve şimdiye kadar Doğu ile Batı arasında devam eden diyalog çabaları bir anda tarihin çöplüğüne atılma tehdidiyle karşılaşıyor. Olayın en kötü yanı işte bu noktada yatıyor.

İslam ülkelerinde şiddet gösterilerini sorgularken yalnızca radikal güçleri değil, şiddet karşısında önlem geliştirmeyen hükümetleri de göz önünde tutmak gerek. Bu hükümetler, ya göstericilerle fikir birliği içinde olduklarını ya da ülkeye demokrasi gelmesi durumunda yaşanabilecek muhtemel olayları Batı'ya sergilemek istiyorlar. Ancak bölge ülkelerinin rejimleri, diktatörlüğün de demokrasiyle bir ilgisi olmadığını, bu tür şiddet gösterilerine izin vermenin ya da desteklemenin bedelininin ağır olacağını unutmamalı. Rüzgar eken, fırtına biçer.“