1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kupadan arda kalanlar...

Ralf Bosen / DW10 Temmuz 2006

Almanya’da yapılan Dünya Kupası, yalnızca mükemmel organizasyonuyla değil, toplumsal ve sosyolojik boyutuyla da hatırlanacak. Nazi rejimi geçmişinden ötürü milliyetçilik ve yurtseverlik gibi olgulara ihtiyatlı yaklaşan Almanlar, başka kültür ve milletleri incitmeksizin bayrak sevgisinin mümkün olduğunu gördü. Deutsche Welle’den Ralf Bosen’in yorumu.

https://p.dw.com/p/AZpG

“Dünya, Almanya’yı hiç böyle tanımadı. Geçen haftalarda Almanya’ya yolu düşenler, ‘acaba doğru mu geldim’ diye düşünmüş olmalı. Alman denince akla gelen ağır ve ciddi insanların yerini renkli, dostane ve samimi kişiler aldı.

32 ayrı milletin forma ve bayrakları, cadde ve sokakları çokuluslu bir mozaiğe çevirdi. Takımlarına bayrak sallayarak destek vermek, Alman taraftarlar arasında da ‘havalı bir eylem’ olarak kabul edilir oldu; milli takıma yurtseverce destek denince akla önce eğlence ve coşku geldi.

18’nci Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapan Almanya, böyle bir atmosfere sahip olduğu için uluslararası sempati cetvelinde bir anda birkaç basamak birden yukarılara doğru fırladı. Eğitim sistemi eleştirilen, ekonomide sıkıntılar yaşayan Almanlar’a Dünya Kupası bir anlamda ilaç gibi geldi. Almanlar, karşılıklı hoşgörü ve “herşey mümkün” rahatlığını yeniden keşfetti.

Keşke bunlar, Dünya Kupası bittikten sonra da kalıcı olabilse. Bu atmosferin oluşumunda, futbolun yanı sıra Alman vatandaşları ve kupa için bu ülkeye gelen misafirlerimiz de katkıda bulundu. Elbette Alman milli takımı ile teknik direktörü Jürgen Klinsmann’ı unutmamak gerek. Bu takım, yaklaşık dört hafta içinde Hristiyan Birlik-Sosyal Demokrat koalisyon hükümetinin 9 ayda yaptığından daha fazlasını yaptı.

İş siyasete gelince yeniden gerçeklere eğilmemiz gerekiyor. Başbakan Angela Merkel, tribünlerde milli takıma destek verirken, Berlin’de siyaset kazanı kaynamaya devam etti. Önemli reform taslakları raflarda tozlanırken, koalisyon ortakları karşılıklı suçlamalarla vakit doldurmayı yeğlediler. Tartışmalı anayasa ve sağlık sistemi reformları da Dünya Kupası’nın gölgesinde kamuoyuna sunuldu.

Bu karmaşada Jürgen Klinsmann olayına göz atmak yararlı. Fırın işleten bir ailenin oğlu, şimdiye kadar Almanya’da imkansız kabul edilen bir şeyi başardı: Klinsmann, yalnızca konuşmakla kalmadı, gerçekten reform yaptı. Bir ayağı Amerika’nın Kaliforniya Eyaleti’nde olan Klinsmann, Alman futbolunun üzerindeki yıllanmış tozu üfleyiverdi.

Peki bugün herkesin dilindeki, siyasetin dersler alabileceği ‘Klinsmann yöntemi’ tam olarak nedir? Burada söz konusu olan, maçla ilgili taktikleri ya da Amerika’dan ithal ettiği antrenman usulleri değil. Jürgen Klinsmann’ın özgün yanı, takımı düşünce ve hayalleri doğrultusunda sürükleyebilmesinde yatıyor.

Teknik direktörlük görevinin başlangıcında Klinsmann tartışma yaratmıştı. Ancak kamuoyu ve milli takımdaki eleştiri bulutları hızla dağıldı. Herkes, Klinsmann’ın söylediklerine inanan bir kişi olduğuna ikna oldu. Almanlar şimdi siyasetçilerden de aynısını bekliyor. Klinsmann, orta seviyedeki bir ekibin de dünyanın zirvesine taşınabileceğini ortaya koydu. Demek ki başta hükümet olmak üzere, pek çok Alman kurumu için hala umut var!“