1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Lübnan’da ne oluyor?

Peter Philgpp/DW23 Ocak 2007

İsrail ile geçen yıl yaşanan savaşın ardından Lübnan’da başlayan iktidar mücadelesi şiddetlendi. Batı yanlısı Sinyora hükümetini istifaya zorlamak amacıyla Hizbullah lideri Şeyh Nasrallah'ın genel grev çağrısı üzerine halk sokaklara döküldü. Peki Lübnan’da bu noktaya nasıl gelindi? Hangi gruplar hangi siyasi amaçları güdüyor?

https://p.dw.com/p/AZX4
Ülkenin kuzeyinde muhalefet ile hükümet yanlıları arasında çıkan çatışmada bir kişi öldü.
Ülkenin kuzeyinde muhalefet ile hükümet yanlıları arasında çıkan çatışmada bir kişi öldü.Fotoğraf: AP

Duruma yüzeysel olarak bakıldığında, Lübnan’da genel olarak pek çok ülkede gözlenen bir siyasi tablo ortaya çıkıyor: Halk yönetimden memnun değil, siyasetçilerin ülke için yeterince çaba göstermediğini, devleti borca, halkı yoksulluğa sürükleyen, köşe başlarını tutmuş idarecilerin ceplerini doldurduran uygulamaların sorumlusu olarak hükümet görülüyor. Buna Lübnan’da ayrıca hükümetin ABD ile yakın ilişkileri ekleniyor. Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora liderliğindeki hükümet, başta Washington yönetimiyle sıcak ilişkileri gerekçe gösterilerek iki aydır yoğun baskı görüyor.

Şii Hizbullah ve yine Hizbullah’a yakın bazı bakanlar, Sinyora başkanlığındaki kabineden geçen aylarda istifa ettiler. Hizbullah ve müttefikleri, siyasi isteklerinin onaylanması durumunda bakanlar kuruluna yeniden döneceklerini belirtiyor. Hizbullah lideri Şeyh Nasrallah, taleplerini kabul ettirebilmek için yalnızca Başbakanlık binasını kuşatmakla kalmayacaklarını, Sinyora hükümetini düşürebilmek için gerekirse çok daha farklı adımlar atabilecekleri uyarısında bulundu.

Nasrallah ve Aoun

Hizbullah’ın Sinyora hükümetine yönelttiği kimi suçlamalar haklı: İsrail-Hizbullah savaşının neden olduğu tahribat hala giderilebilmiş değil. Zaten yüksek seviyede bulunan kamu borçlanması kabarmaya devam ediyor. Bu hafta içinde Paris 3 başlığıyla organize edilen uluslararası yardım konferansları da bu maddi açığın sadece küçük bir kısmını kapatabilmiş durumda.

Ancak Lübnan’da yaşanan, bürokrasiyle mücadele değil, bir iktidar savaşı. Halkın çoğunluğunu Şiiler oluşturuyor. Şiilerin en önemli siyasi örgütlenmesi konumundaki Hizbullah’ın lideri Şeyh Nasrallah buna paralel olarak devlet içinde nüfuzunu artırmayı hedefliyor. Şeyh Nasrallah geçen yaz İsrail ile yaşanan savaşın ardından kamuoyunda daha geri planda durmayı tercih etmiş, hatta savaşı başlatan, iki İsrail askerinin Hizbullah militanlarınca kaçırılması eylemini bir hata olarak nitelendirmişti. Ancak Nasrallah bu ruh halini atlatmayı başardı. Hizbullah lideri bugün kendini savaşın galibi olarak sunuyor.

Şeyh Hasan Nasrallah’ın destekçilerinden biri, emekli general Michel Aoun. Bundan birkaç ay önce Paris’teki sürgün hayatından dönen Michel Aoun, her ne pahasına olursa olsun devlet başkanlığı koltuğuna oturmak istiyor. Aslında bu makam, 1943 tarihli anlaşma uyarınca Hıristiyanlara ayrılmış durumda, ancak Michel Aoun’un Hıristiyan gruplarca dışlanması onu Hizbullah’la ittifaka zorluyor. Aoun, yaklaşık 17 yıllık sürgün hayatının sorumlularından Suriye ile birlikte hareket etmekten çekinmiyor.

Hariri taraftarları da destek veriyor

Hizbullah ve müttefiklerinin karşısında kendilerini 14 Mart Bloğu olarak tanımlayan, suikaste kurban giden eski başbakan Refik Hariri’nin taraftarları yer alıyor. Lübnan’ın geleneksel iktidar seçkinlerinin büyük kısmı da bu oluşuma destek veriyor. 14 Mart Bloğu kitlesel gösterilerle Suriye’yi Lübnan’dan ayrılmaya zorladı. Şam ve Tahran’ın Hizbullah aracılığıyla Lübnan üzerindeki etkisini artırmasından endişe duyan 14 Mart Bloğu, Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa ile kurduğu yakın ilişkilerden güç alıyor.

Gerek Hizbullah gerekse 14 Mart Bloğu, yurt dışındaki müttefikleri sebebiyle birbirlerini karşılıklı olarak yabancıların temsilcisi olmakla suçluyor. Gerginlik yeni bir iç savaş riskini artırmasına karşın çatışma ortamı şimdiye kadar engellendi. Ancak pek çok siyasi gözlemciye göre üst düzey bir siyasetçinin hayatını kaybedeceği bir suikast, patlamayı başlatan kıvılcım olabilir.