1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Merkel gerçekleri söyleme cesaretini gösterdi

Baha Güngör20 Şubat 2004
https://p.dw.com/p/Aa5e

”Dost acı söyler” deyimini kabul edecek olursak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Alman Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Genel Başkanı Angela Merkel’e ve Meclis Grubu Başkanı Wolfgang Schauble’ye teşekkür etmek durumunda. Çünkü her ikisi de Türkiye’nin AB’ye üyeliği ile ilgili görüşlerini açık açık evsahiplerinin yüzüne söyleme cesaretini gösterdi.

Yakında 27 üyeli bir birlik oluşturacak olan Avrupa Birliği, Türkiye’nin tam üyeliğini kabul edecek durumda olmadığı, bu nedenle, imtiyazlı ortaklık statüsünü kabul edilmesi gerektiği vurgulandı. Bu imtiyazlı ortaklığın , siyasi ekonomik, sosyal, kültürel alanda ama herşeyden önce güvenlik politikalarında geçerli olabileceği belirtildi.

”İmtiyazlı ortaklık kabul edilebilir değildir” görüşünde birleşen Erdoğan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç uyarılarını yineledi. Erdoğan ve Arınç’a göre göre, ‘dini ve politik arenadaki statükocu şahinler’, Türkiye’nin iki yıldır attığı adımları tersine çevirmek için ellerini ovuşturmuş, teyakkuz halinde bekliyorlar.

Merkel dürüst olunacağına söz verdi. Erdoğan ise verilen sözlerin yerine getirilmesini talep etti. Böylece Türk ve Alman muhafazakarları arasında AB konusundaki görüş ayrılıklarına dayananan uçurum kapatılamadı.

Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Avrupa Halk Parti’lerinin çatısı altına girmek istiyor. Hristiyan Demokrat Partilerden oluşan Avrupa Halk Birliği içinde ise farklı bir dine mensup AKP’nin bu isteğinin ancak kısmen yerine getirilip, partiye gözlemci stütüsü verilmesi düşünülüyor.

Merkel’in Türkiye gezisinde görece olarak yine de çaba gösterdiği söylenebilir. Çünkü, her iki taraf arasındaki görüş ayrılıklarının zaman içinde değişebileceği düşünülüyor. Erdoğan’a yakın kaynaklar, Alman tarafının önerdiği imtiyazlı ortaklık stütüsünün önümüzdeki kısa zaman için geçerli olduğu görüşünde.

Her iki tarafın daha çok çalışmasıyla ortak noktalar bulunabileceği düşünülüyor. Türkiye’nin istediği, AB üyeliği için tam bir tarih verilmesi. Ayrıca, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik atılan adımların da, AB’ye üyelik sürecinde değerlendirilmesi umuluyor. Avrupalı yatırımcıların yardımı ve birtakım güçlerin sanayiyi teşvik etmesiyle Türkiye'deki yaşam standartının Avrupa’nınkine kısa sürede yaklaşacağı umut ediliyor. Ancak bunlar gerçekleşirse, Türkiye’nin tam üyelik ya da imtiyazlı ortaklık statüsünün görüşülebileceği belirtiliyor.

Türkiye’nin ekonomik refahı düzeyine ulaşmasının yıllar alacağı açık. Ancak tüm bu şartların yerine getirilmesi durumunda bile Kıta Avrupası’nın Türkiye’den yeni isteklerde bulunmasından korkuluyor. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin, 1963 ve özellikle sonrasında Türkiye’ye verdiği sözler de gözönüne alındığında tarih verme dışında bir alternatifi bulunmuyor.

Merkel’den tam bir hafta sonra Ankara’ya gelmesi beklenen Alman Başbakanı Gerhard Schröder’in daha ‘kolay oyunlarının’ olacağı açık. Schröder ve Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, koalisyonun 81 yıllık Cumhuriyet Türkiyesi'nin AB konusunda daha fazla hayal kırıklığına uğratılmaması gerektiği görüşünün arkasında duruyorlar. Onlara göre Iran, Irak ve Suriye gibi sorunlu Ortadoğu'ya sınır komşusu olan Türkiye, ekonomik ve özellikle güvenlik politikaları açısından önemli bir konuda bulunuyor.

Avrupa ile Türkiye ilişkilerinin uzun bir süre daha hassas bir noktada olacağı kesin. Ama Türk politikacılar bu süreçte çok fazla deneyim edindi. Bundan birkaç yıl önce Alman Hristiyan Demokratlar’a görüşlerini daha sert açıklıyorlardı. Bugün diplomasiyi, taktik geliştirmeyi öğrenmiş görünüyorlar. Ankara gerçi Brüksel’de olduğu gibi Berlin'de de Yeşiller ile koalisyon ortağı olan sosyaldemokratların sözsahibi olduğunu biliyor. Diğer taraftan hristiyan demokratlarla da anlaşmaya varmayı önemsiyor.