1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Merve’nin öldürülmesi demokrasiye saldırıdır"

14 Temmuz 2009

Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Genel Sekreteri Stephan Kramer, Mısırlı Müslüman Merve’nin ırkçı bir Alman tarafından öldürülmesinin, aşırı uçlarından merkeze uzanan “nefret propagandasının” sonucu olduğu görüşünde.

https://p.dw.com/p/Ip3w
Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Genel Sekreteri Stephan J. KramerFotoğraf: picture-alliance / dpa/dpaweb

"Bir insana ait olduğu ırk, millet ya da din yüzünden saldıranlar, sadece bir azınlığa değil bir bütün olarak demokratik topluma saldırmış oluyor."

Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Genel Sekreteri Stephan J. Kramer'in yorumu:

Geçen pazartesi günü, Almanya Müslümanları Merkez Konseyi Genel Sekreteri Aiman Mazyek, Mısır Büyükelçisi Remzi Ezzeldin Remzi, Emniyet Müdürü Bernd Merbit ve Saksonya Adalet Bakanı Geert Mackenroth'la birlikte, Elwi Ali Okaz'ı Dresden'de kaldığı hastanede ziyaret ettik.

Marwa El Sherbiny Ägypterin in Dresdener Gericht ermordet
Fotoğraf: picture-alliance/ dpa

Okaz'ın eşi Merve el-Şerbini fanatik bir Müslüman düşmanı tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü; hem de bir Alman mahkeme salonunda. Bu sırada kadının karnındaki çocuk da ölmüştü. Üç yaşındaki oğlu ise mahkeme salonundaki bu olayı seyretmek zorunda kalmıştı. Katil, Merve el-Şerbini'yi korumak isteyen kocasını da ölümcül biçimde yaralamıştı.

Elwi Ali Okaz'ı ziyaret ederek, yaşadığı korkunç kayıp ve ağır yaralanmadan sonra –Okaz, korkunç bir yanlışlık sonucu kendisini saldırgan zanneden bir polis tarafından vurulmuştu– cesaretlendirmek ve dışarıya karşı, sadece mağdurla değil, Almanya'daki tüm Müslümanlarla dayanışma içinde olduğumuzun işaretini vermek istiyorduk.

Batılı yorumlardaki kibir

Ziyaretimiz medyada beklenmedik ölçüde geniş bir yankı buldu. Bu arada, bazı yazı işlerinin, farklı dinlere mensup iki genel sekreterin Dresden seyahatini, ırkçı cinayetin kendisinden daha sözü edilmeye değer bulması, tedirgin ediciydi.

Belli ki bazı editörler, bir Müslüman kadının öldürülmesini, biri Müslüman diğeri Yahudi olan iki genel sekreterin birlikte kamuoyu önüne çıkmalarından daha az dikkat çekici bulmuşlardı.

Kimi yorumlarda da, nihayet öğrenme yetisine sahip olduğunu göstermiş ve birlikte davranmayı öğrenmiş olan "azınlıkların ittifakı" hakkında adeta kibirli, iyi insanlara özgü bir hoşnutluk seziliyordu.

Bir bütün olarak demokratik topluma saldırı

Bu durum karşısında açıklayıcı bir çift söz söylemek gerekiyor. Ben bir Yahudi olarak, bir azınlığa mensup olduğum için gitmedim Dresden'e. Bir Yahudi olarak, bir insana ait olduğu ırk, millet ya da din yüzünden saldıranların, sadece bir azınlığa değil bir bütün olarak demokratik topluma saldırmış olduklarını bildiğim için bu yolculuğu yaptım.

Bu yüzden, neden Yahudi cemaatinin bir temsilcisinin Elwi Ali Okaz'a üzüntüsünü ve dayanışmasını bildirdiği değil, Alman çoğunluk toplumunun temsilcileri tarafından, neden kitlesel bir ziyaretçi akınının ya da dayanışma bildirilerinin gerçekleştirilmediği sorusu önem taşımaktadır.

Bu cinayet karşısında medya ve politika dünyasının tepkileri neden bu kadar geç geldi? Şimdi, uluslararası kamuoyunun da baskısıyla, bu durum telafi edilmeye çalışılıyor. Yine de bu zoraki üzüntü inandırıcı olmuyor.

Dresden saldırısının etkisi ve önemi

Öyle görünüyor ki, Alman toplumu Dresden saldırısının önemini anlamış değil. Merve el-Şerbini'nin öldürülmesinin, toplumun aşırıcı kesimlerinden merkeze kadar, Müslümanlara karşı var olan ve adeta hiçbir engelle karşılaşmayan nefret propagandasının bir ürünü olduğu bilinmiyor. Özellikle aşırı sağcı cenah, farklı düşünenlere, yabancılara ve azınlık mensuplarına karşı yıllardır bir dışlama, şeytan gibi gösterme ve bir korku ortamı yaratmak için çabalıyor.

Ancak, ırkçılığa karşı toplumsal bir direnişin olmayışının, Dresden'de işlenen bu korkakça cinayet gibi, yeni terör eylemleri –bu sözcük tamamen yerindedir– için cesaret verici olmaya başladığı kavrayışı da eksik.

Hedef tolerans değil, saygı

Bu yüzden Almanya, şimdiden tezi yok kendi kendisiyle hesaplaşmak zorundadır. Sadece kışkırtıcıları yalıtmak ve cezalandırmak değil, aynı zamanda kalıcı aydınlatma çalışmaları; örneğin Müslüman nüfus, kültürleri, dinleri ve görenekleri hakkında bilgilendirici çalışmalar yapmak gerekiyor.

Birbirimizle ilişkilerimizde hedefimiz, tolerans değil, saygılı olmaktır. Sadece teologların ve yetkililerin değil, olabildiğince çok yurttaşın da katılması gereken, geniş çaplı bir diyalogdan, sözcüğün tam anlamıyla taban çalışmasından başka seçenek bulunmuyor.

Şu sıralar Müslümanlar arasında öfkenin ve güvensizliğin özellikle büyük olduğunu biliyorum. Bu anlaşılabilir bir durumdur.

Yine de, Alman toplumunda hak ettikleri yeri alma yolundaki çabalarını ihmal etmemeleri gerekir. Yahudiler dâhil diğer azınlıkların deneyimi de öğretiyor ki, kimileri için bu çabalar kendi kimliğini korumak ile sosyal çevreye girmek arasında bir denge eylemi oluşturmaktadır. Bu ikilemin çözülmesi için de azınlık ile çoğunluk arasında bir diyalog kaçınılmazdır.

Entegrasyon asimilasyon anlamına gelmez; karşılıklı saygı varsa, farklı olmak, bir arada olmanın önünde bir engel değildir.”

Stephan J. Kramer

Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Genel Sekreteri

Kaynak: İslam’la diyalog sitesi Qantara.de