1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Nükleer krizden Tahran sorumlu değil

Peter Philipp8 Ağustos 2005

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Viyana’da yapacağı olağanüstü oturum arefesinde İran’ın nükleer programından dolayı batılı devletlere meydan okuması buluşmanın önemini daha da arttırdı. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad Cumartesi günü, uluslararası baskıya boyun eğmeyeceklerini ve ülkesinin meşru haklarından feragat etmeyeceklerini söyleyerek, nükleer anlaşmazlığa yeni bir çözüm formülü sunan Avrupa Birliği’ni zor durumda bırakmıştı. DW’den Peter Philipp'in konuyla ilgili yorumu:

https://p.dw.com/p/AZua

“Nükleer anlaşmazlıkla ilgili önerilerinin İran’da kabul bulmayacağını Avrupalılar da biliyordu. Yoksa, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı governörler toplantısının yarınki Salı gününe alınmasını istemezlerdi. AB’nin bu başvurusu, önerilerinin İran tarafından reddedilmesine yeni bir gerekçe oluşturdu. Çünkü İran açısından bu girişim, Avrupa’nın dürüst ve esnek davranmadığına delil teşkil ediyor.

AB adına görüşmeleri yürüten İngiltere, Frransa ve Almanya’nın İran’a yeni bir çözüm önerdikleri de söylenemez. Üstelik barışçı amaçla nükleer enerji üretebilmesi için İran’ın iranyum işleyebilmesi gerektiğini de dikkate almadılar. AB üçlüsü bunun yerine nükleer hedeflerinden vazgeçmesi şartıyla Tahran’a nükleer teknoloji transferi ile Avrupa şirketlerinin İran’da nükleer santral inşa etmesini öneriyorlar.

İş burada mantıki olmaktan çıkıyor. İran’ın yıllardır aksini söylemesine rağmen, batı bu ülkenin atom silahı geliştirmek istediği noktasından hareket ediyor. İran, ham petrol ve doğal gaz rezervlerinin tükenmesinden sonra da enerji ihtiyacını karşılayabilecek durumda olmak istediğini ve atom bombasının zaten İslam diniyle bağdaşmadığını duyuruyor. İran atom silahlarının yayılmasını önleme anlaşmasıyla ek protokolünü de imzaladı ve atom enerjisi ajansı her denetlemeden sonra İran’a iyi not verdi.

Bazıları, insan haklarına saygılı olmayan İran’ın dediklerine inanmanın saflık olacağını savunuyor. Diğerleri de İsrail’e beslediği düşmanlıktan dolayı İran’ın mutlaka atom bombasına kavuşmak istediğini iddia ediyor. AB’nin üç büyük ülkesi de ani bir dönüşle Tahran yönetimine sırt çeviriyor. Oysa AB üçlüsü düne kadar İran’dan sipariş ve ihale almak için birbiriyle rekabet edip, İran’da durumun düzelmesi için ilişkileri geliştirmek gerektiğini söylüyordu.

Karşı tarafa hiç güvenmediğinin gösterilmesi, yakınlaşma arayışını tehlikeye atmıyor mu? AB, İran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra herşeyin değişeceğini ve bu ülkeye batılı demokrasi muamelesi yapılabileceğini herhalde ciddi olarak düşünmemiştir. İran’daki gelişmenin zaman alacağını bilmesi gereken AB, ya İran’a bir nebze olsun itimat edip ilişkileri geliştirmeye çalışmalı ya da bu tehlikeli devletle dost olunayacağına kanaat getirip, ekonomik kaybı da göze alarak ilişkiyi kesmeliydi.

Washington ile Tahran arasındaki ilişkilerde böyle çelişkiler yok. İran ile ABD birbirlerine besledikleri antipatiyi gizlemedikleri için bu daha sempatik geliyor. Çünkü açık konuşup, dürüst davranıyorlar.”