1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Sarraf itirafçılığından ne elde edecek?

12 Aralık 2017

Rıza Sarraf, itirafçılığı karşılığında muhtemel cezasında ne kadarlık bir indirim alabilir? DW Türkçe, eski federal savcı ve Columbia Üniversitesi’nde hukuk profesörü Daniel Charles Richman ile konuştu.

https://p.dw.com/p/2pC4q
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/E. Williams

Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'a yönelik ambargo ve yaptırım rejiminin delinmesi suçlaması ile Halkbank'ın eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılandığı davada İran ve Türkiye vatandaşı Rıza Sarraf, yetkililerle işbirliği yapması ve "itirafları” ile "sanık” koltuğundan "tanık” koltuğuna oturtuldu.

Tanıklığı uyarınca duruşmalarda İran'a karşı yaptırım ve ambargo rejimini delmek için nasıl düzenekler hazırladığını ve uyguladığını anlatan Sarraf, aynı zamanda düzeneği işletebilmek için üst düzey Türk yetkililere nasıl ve ne kadar rüşvet verdiğinin ayrıntılarını da mahkeme heyeti ile paylaştı.

Sarraf’ın işbirliğinin ve itiraflarının, ABD hukuk sisteminde kendisine nasıl avantajlar getirebileceğini, olası cezasında nasıl bir indirim sağlayabileceğini ve eğer dahil edilirse "Tanık Koruma Programı'ndan” nasıl yararlanacağını eski bir federal hakim olan, şimdilerde ise ABD'nin en prestijli hukuk fakültelerinden birini barındıran Columbia Üniversitesi'nde profesör Daniel Charles Richman ile konuştuk.

DW Türkçe: Rıza Sarraf kısa bir süre öncesine kadar, ABD’nin İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarını Türk yetkililerin de desteği ile deldiği iddiasıyla "sanık" koltuğundaydı. Ancak ABD’li yetkililerle işbirliğine gitmesi karşılığında davada artık “tanık” olarak dinleniyor. Eğer işbirliği yapmasaydı cezası ne olabilirdi ve şimdi tanık olduğu için ne olabilir? ABD’li yetkililerle işbirliği yapmasının ve itirafçı olmasının, alacağı cezada yapacağı muhtemel “indirim” ne olacaktır?

Daniel Charles Richman: Sarraf’ın işbirliği yapmaması durumunda alacağı cezanın ne olacağını öngörmek güç. İsnat edilen suçlar ve bu suçları işlediğini kabul etmesi durumunda 130 yıla kadar hapis cezası alabilir, ancak hakimler bu tip durumlarda çok ender bir şekilde cezanın üst sınırından hüküm kurar. Genelde tavsiye edilen hükümler dahilinde hareket ederler, ancak New York Güney Bölge Mahkemesi hakimleri genelde tavsiye edilenden de daha düşük süreli hüküm veriyorlar.

ABD'li hukukçu Daniel Charles Richman
ABD'li hukukçu Daniel Charles RichmanFotoğraf: privat

New York Güney Bölge Mahkemesi'nin 2016’da verdiği cezaların istatistiklerine bakılırsa, dolandırıcılık davalarında verilen cezaların ortalaması süresi 29 ay, kara para aklama davalarında ise 44 ay. Ancak bu veriler, söz konusu davada verilebilecek hükmün süresine dair çok iyi bir örnek oluşturmuyor, çünkü genelde dolandırıcılık ve kara para aklama davalarında suç teşkil eden paranın miktarı, cezanın süresine karar vermede belirleyici oluyor. Ve Sarraf’ın davasındaki miktarların olağanüstü olduğunu dikkate almak gerekiyor.

Ancak neredeyse kesin olan durum şu ki, eğer Sarraf mahkeme ile bu işbirliği sonucunda ceza alırsa ve eğer hükümet kovuşturma ve diğer sanıkların soruşturulması sürecinde Sarraf’ın “kaydadeğer bir destek” verdiğine ve itiraflarının doğru olduğuna ikna olursa, ve kararı veren hakim hükümetin değerlendirmesine itibar ederse, Sarraf’ın büyük ölçüde azaltılmış bir ceza almasını bekleyebiliriz. New York Güney Bölge Mahkemesi istatistiklerine ek olarak ülke çapındaki ortalama indirim verilerine bakıldığında, 2016 yılında mahkeme ile işbirliği yapanlar için verilen indirim, dolandırıcılık davalarında tavsiye edilenin cezaının yüzde 75'i, kara para aklama davalarında ise yine tavsiye edilenin yüzde 72'si olarak kayda geçmiş.

DW Türkçe: Sarraf’ı ABD’deki “Tanık Koruma Programı'na” almak gibi bir seçenek gündeme gelebilir mi? Eğer bu mümkünse sürecin nasıl işlediğine dair bizi bilgilendirebilir misiniz? Öyle bir durumda Sarraf’ı nasıl bir gelecek bekliyor? Kimliğini değiştirmesi gerekecek mi, sürekli olarak polis koruması altında mı olacak?

Richman: Sarraf’ın “itiraf anlaşması”, ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı Savcılar Ofisi’nin, eski adıyla “Tanık Koruma Programı” olarak bilinen Tanık Güvenlik Programı’na başvurmasına olanak tanıyabilir. Kabul edilmesi durumunda aktarılması gereken kaynaklar ve korunan kişinin ve ailesinin hayatı üzerinde yaratabileceği yük göz önüne alındığında bu tip başvurular çok ciddi bir değerlendirme sürecinden geçiyor. Ve programı yürüten Federal Kolluk Kuvvetleri (US Marshals) kimi koruma altına alıp almayacağı konusunda çok dikkatli davranıyor.

Eğer fail programa dahil edilirse, cezasını hapishanedeki diğer suçlulardan ayrı bir yerde ve koruma altında çekecek. Serbest bırakıldığı zaman ya da eğer hakkında hapis cezası verilmediyse, Kolluk Kuvvetleri'nin gözetimi altında bir yere yerleştirilecek. Bu tip durumlarda genellikle bu kişilere yeni bir kimlik veriliyor ve eğer yakın akrabaları da kabul ederse ülkenin ücra bir köşesinde yaşantılarını sürdürmeleri sağlanıyor. Ek olarak tanıdıkları insanlar da dahil olmak üzere, geçmişlerine dair her unsur ile aralarına bir perde çekmeleri gerekiyor. Böylesine katı kuralların ihlali ise çoğu zaman programdan çıkarılmaları ile sonuçlanıyor. Kendisini bir şekilde bu programda bulacak kadar ciddi suç işlemiş kişilerin böylesine katı kurallara uymaları da bir hayli güç olabiliyor. Program dahilinde korunan bireyler için sürekli olarak yakından koruma gerekmiyor, ancak Kolluk Kuvvetleri ihtiyaç oluşması durumunda destek olabiliyor. Tanık Güvenlik Programı’na dahil olan birisi eğer bunu devletin sunduğu bedava bir hizmet olarak değerlendiriyorsa bilin ki arkadaşlarından, akrabalarından ve sıklıkla, alışık olduğu bir kültürden kopacak olmasını göz önünde bulundurmamış demektir. İşte bu yüzden birçok işbirlikçi programa dahil olmak istemiyor.

DW Türkçe: ABD hukuk sisteminde “sanık” olarak yargılanan bir kişinin işbirliği yapıp “tanık” olması durumunda yargılama süreci nasıl işliyor? Ülkenizin hukuk sistemine aşina olmayan birisi için basitçe anlatabilir misiniz?

Richman: ABD hukuk sisteminde, özellikle de federal sistem içinde birçok ulusal savcının suç örgütlerine karşı açtığı büyük ölçekli davalarda, suça karışan ve hükümet için itirafçı olan ya da itirafçı olmaya hazır bulunan “işbirlikçiler” büyük bir “hoşgörü” ile muamele görüyor. Bir yandan, davalı kişinin daha düşük süreli bir ceza almak için başkalarını haksız yere suçlayabileceği gerçeğini herkes kabul ediyor. Bu yüzden savcılar potansiyel işbirlikçiden faydalanmaları sebebiyle bu kişinin güvenilirliğini tespit etmek üzere zorlu bir sorgulama süreci başlatıyorlar. Ve gene bu yüzden devlet, savunma makamının işbirlikçiyi titiz bir çapraz sorgulamaya tâbi tutabilmesi için bu kişi hakkında tüm kişisel bilgileri ve itiraf anlaşmasının ayrıntılarını gerekli mercilerle paylaşıyor.

Diğer yandan ise uyuşturucu şebekelerinin liderleri, astlarının arkasına saklanan yolsuzluğa bulaşmış devlet görevlileri ve çalışanlarından suç işlemelerini isteyen şirket yöneticileri gibi karmaşık suç örgütlenmelerinde en büyük suçlular, konuyla alakalı olarak yakalanan ve paçayı kurtarmak için konuşmaya hazır kişilere devletin fırsat vermemesi durumunda cezasız kalıyorlar. İşbirliği yapan davalılar, mafya patronlarını, valileri, CEO’ları ve birçok uyuşturucu tacirini adalet önüne getirme konusunda geçmişte çok önemli roller oynadılar ve devlet bu tip işbirlikçilere itibar etmeye devam edecektir.

Söyleşi: Çağrı Özdemir

© Deutsche Welle Türkçe