1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Suriye'ye baskı artıyor

Ajanslar24 Ekim 2005

BM’nin Suriye’yi suçlayan Hariri raporunun açıklanmasının ardından ilk tutuklama dün gerçekleşti. Yakalanan Mahmud Abdül el An’ın Suriye ile bağlantılı radikal İslami bir örgüte üye olduğu belirtiliyor. Suriye hükümeti ise raporu reddetmeye devam ederken, BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım uygulama olasılığı artıyor...

https://p.dw.com/p/AaSO
Hariri suikastinden Suriye yönetimi sorumlu tutuluyor
Hariri suikastinden Suriye yönetimi sorumlu tutuluyorFotoğraf: AP

BM’nin soruşturma raporunda da adı geçen yakalanan zanlı Abdül el An’ın, suikastten birkaç dakika önce Suriye yanlısı Devlet Başkanı Emil Lahud’u cep telefonu ile aradığı iddia ediliyor. Raporun ardından ilk tutuklama gerçekleşirken, Lübnan Devlet Başkanı Emil Lahud ve Suriye hükümeti ise BM raporunu gerçekleri yansıtmadığı gerekçesiyle reddetmeyi sürdürüyor.

Suriye, raporun kanıtlardan yoksun olduğunu, söylentilere ve iddialara dayandığını belirterek, böyle bir raporun herhangi bir mahkemede dahi kabul görmeyeceğini savunuyor. Ancak raporun ardından, ABD’nin Suriye üzerindeki baskısı ve BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım uygulama olasılığı artıyor.

Suriye hedef tahtasında

Suriye yıllardır Amerikan yönetiminin hedef tahtasında. Hariri raporunun ardından ABD’nin hareket alanı genişlemiş oldu. Raporun hemen ardından ABD Başkanı George Bush BM Güvenlik Konseyi’nde bir olağanüstü toplantı yapılmasını isterken, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice sise uçluların cezalandırılmasını talep etti. Hariri raporuyla Suriye üzerindeki baskı o kadar arttı ki, Washington’daki Ortadoğu Politikaları Enstitüsü Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad için geri sayımın başladığı değerlendirmesinde bulunuyor.

ABD’nin etkin gazetelerinden Washington Post’ta yayımlanan makalede, Suriye’nin ikinci bir ‘Libya’ vakası haline gelebileceği belirtiliyor. 1988 yılı Aralık ayında İskoçya’da bir Panam yolcu uçağına düzenlenen saldırı tarihe Lockerbie faciası olarak geçmiş, BM Güvenlik Konseyi, saldırının arkasında Libya’nın bulunduğu gerekçesiyle Muammer Kaddafi rejimine karşı yaptırımları yürürlüğe sokmuştu. Yaptırımlar, Kaddafi yönetimi olaydaki sorumluluğunu kabul edip iki şüpheliyi teslim edene kadar sürdürüldü.

Ancak Suriye’yi, Libya örneğine göre daha zor kılan, Hariri suikastine bizzat Devlet Başkanı Beşar Esad’ın erkek kardeşi ile kayınbiraderinin karışmış olduğu iddiası. Suçlu sandalyesinde doğrudan Devlet Başkanı’nın ailesinin oturması nedeniyle, sorun Libya’daki gibi güvenlik birimlerindeki düşük rütbeli birkaç kişinin kurban edilmesiyle çözülemeyebilir.

ABD’nin taktiği

Bush yönetimi, Suriye konusunda Irak savaşından farklı olarak mümkün olduğunca fazla ülkeyi yanına alıp çok taraflı, ortak girişimde bulunmak istiyor. Amerikan yönetiminin avantajı, bu sefer Fransa’nın da aynı tarafta olması. Fransa, Lübnan’daki eski sömürgeci güç olarak sorumluluk geleneğini sürdürüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile suikaste kurban giden eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin yakın kişisel ilişkileri de biliniyor.

Amerikan yönetiminin Suriye ile kapatılmamış hesapları var. Suriye, Irak savaşına ve Saddam Hüseyin’in devrilmesine muhalefette Arap dünyasında başı çekiyordu. ABD Suriye’yi eski Devlet Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim gibi üst düzey eski Iraklı yetkilileri iade etmemekle ve yabancı teröristlerin Irak’a sızmasına izin vermekle suçluyor. Suriye’nin Filistinli terörist grupları koruduğu, ağır insan hakları ihlallerinde bulunduğu da Amerikan suçlamaları arasında.

ABD tarafından Ortadoğu’daki demokrasi karşıtı diktatörlüklerin son kalelerinden biri olarak görülen Suriye, 1979 yılından bu yana Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın teröre destek veren ülkeler listesinde bulunuyor. Kara listede bulunması nedeniyle Suriye’ye ihracat ambargosu uygulanıyor, ülkenin Amerikan silahları satın almasına ve Amerikan yardım programlarından yararlanmasına izin verilmiyor. ABD ile Suriye arasında diplomatik alanda bir buzul çağı yaşanıyor oluşunun bir göstergesi de Şubat ayında Hariri suikastinin ardından danışmalar için Washington’a geri çağrılan Büyükelçi Margaret Scolbey’nin Şam’a hala geri gönderilmemiş olması.

Washington’daki söylem

Washington’da şu anki söylem, ‘Suriye’nin tutumunu değiştirmesi gerektiği.’ Suriye’de rejim değişikliği ise henüz resmi söylem haline gelmedi. Washington’ın etkili düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nin Ortadoğu uzmanı Steven Cook, “Tabii ki Suriye’de bir rejim değişikliği uzun vadede arzu edilen bir gelişme olur” diyor ve ekliyor: “Ama sorun, Esad’dan sonra ne olacağını kimsenin bilmemesi.”

Suriye’de birleşik bir muhalefet olmadığını, hükümetin yörüngesindeki irili ufaklı grupların ülkedeki egemenliklerini silah zoruyla korumaya çalışacaklarını söyleyen Cook, “Rejimi doğrudan vuracak olursak bölgede istikrarsızlığa yol açarız. Yönetimdeki Alevi klanın Esad’a karşı girişeceği bir ‘saray darbesi’ daha mümkün” diyor.