1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türban takmak insan hakkı mı?

Ayşe Tekin / DW24 Ekim 2006

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan türban tartışmaları Avrupa’ya da sıçradı. Bazı Avrupa ülkelerinde de türban kamusal alanda yasaklanırken, türban takmanın bir insan hakkı olup olmadığı tartışılıyor. Alman İnsan Hakları Vakfı Başkanı Dr. Heiner Bielefedt, bu konuda DW’den Ayşe Tekin’in sorularını yanıtladı...

https://p.dw.com/p/AaKp
Avrupa ülkelerinde türban tartışmaları son yıllarda alevlendi
Avrupa ülkelerinde türban tartışmaları son yıllarda alevlendiFotoğraf: dpa

- Bay Bielefeldt, türban insan hakkı mıdır?

Bielefeldt: “Türban insan hakkı değil, ama türban takmaya karar vermenin kuşkusuz insan hakları ile ilgisi var. Bu din özgürlüğü bağlamında değerlendirilebilir, ama bu konuda da sınırlar olduğu unutulmamalı. Din özgürlüğü insan hakkı olarak sınırsız değildir, bazı meşru sınırları vardır. Örneğin türban takmak, diğer insan hakları ile itilaf halinde ise. Ama ben kişisel olarak özgür toplumlarda bu yolda kısıtlayıcı yasal önlemler alınmasına karşıyım.”

- Ama türban takan kadınlar bireysel haklarının kısıtlandığından şikayet ediyorlar, kişinin yaşam biçimi konusunda özgür karar vermesi de bir insan hakkı değil mi?

Bielefeldt: “Sorun türbanın çok farklı değerlendirilmesi. Kimileri için bu dini bir sembol, kimileri için değil. Bütün Müslüman kadınlar türban takmıyor. Bazı deneyimler bize türbanın kadının bireysel kararı sonucu değil, baskı sonucu takıldığını gösteriyor. Türban, aynı zamanda cinsiyet ayrımının sembolü. Ama başka nedenlerle de türban takmaya karar verenler var: Örneğin, Avrupa ülkelerinde kadınlar kültürlerini kaybetmemek, çoğunluk toplumunun baskısına karşı direnmek ya da ebeveyne tepkiyi başörtüsü üzerinden dile getirmek için takıyor. Tüm bunlar devletin bu konudaki müdahalesini zorlaştırıyor. Ben kişisel olarak devletin müdahalesine karşıyım. Ama bazı durumlarda, örneğin, okullarda kadın öğretmenlere yönelik türban yasağını anlayışla karşılıyorum.”

- Avrupa’da insan hakları tartışıldığında, zaman zaman kültür relativizmine kayılıyor ve kimi insan hakları ihlalleri kültürle açıklanıyor. Özellikle de kadının insan hakları söz konusu olduğunda. İnsan hakları, ne ölçüde kültüre bağlı olarak değişebilir?

Bielefeldt: “İnsan hakları her insan için geçerlidir. Din, kültür ya da sosyal statüye bağlı değildir. Kazanılmaz ve kaybolmazlar, yani herkes için vardır. Temel ilke insan olmaktır. Bu yüzden de temel insan hakları kültür filtresinden geçirilemez. Kuşkusuz her insanın kendi kültürünü yaşama hakkı vardır ve bu noktada insan hakları meşru olarak devreye giriyor. Yani insan hakları, kültürel hakları da içerir. Ama insan hakları, insan olmanın sonucudur, bu da onu evrensel kılar.”

- Ama Almanya’da da bazı durumlarda, örneğin cinayet davalarında, Berlin’deki Hatun Sürücü cinayetinde olduğu gibi kültürel özellikler etkili olabiliyor...

Bielefeldt: “Mahkeme kararlarında değişmeler var. Geçmişte namus cinayetlerinde kültür unsuru gözönünde bulundurulurdu, artık bu kabul edilmiyor. Evet, Hatun Sürücü davasında ailenin cinayetteki rolü açık olmasına rağmen, belki sonuç kimileri için beklendiği kadar ağır olmadı. Ama burada kültürün etkisi yoktu. Mahkeme kararında kanıt yetersizliği etkili oldu. Alman hukukunda suçun en ince ayrıntısına kadar kanıtlanması gerekiyor. Sürücü davasında bu nokta etkili oldu, kültür relativizmi değil. Cinayet cinayettir ve duruma göre değerlendirilemez.”