1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye AB üyeliğine yakınlaştı

Baha Güngör24 Şubat 2004

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder iki günlük Türkiye temaslarını bugün tamamlıyor. Schröder’in Ankara’daki görüşmelerinin odak noktasını, Türkiye’nin AB üyeliği, daha doğrusu Türkiye’nin AB ile üyelik müzakereleri konusu oluşturdu. Anımsanacağı gibi, Schröder’den kısa bir süre önce Ankara’ya gelen Alman anamuhalafet lideri, Hıristiyan demokrat Angela Merkel’ın Türkiye’ye alternatif olarak önerdiği “imtiyazlı ortaklık” statüsü derhal reddedilmişti. Sosyal Demokrat Başbakan Schröder ise, AB’ye tam üyelik konusunda Türkiye’ye destek vereceklerini taahhüt etti. Alman heyetleri Türkiye’de izlemekte olan DW Türkçe Servisi Yöneticisi Baha Güngör’ün konuya ilişkin

https://p.dw.com/p/Aa5Y

yorumu:

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Türkiye’nin AB’ye tam üye olma arzusunu desteklediklerini söylerken doğallıkla hiç zorlanmadı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, Kopenhag kriterlerini hayata geçirmek için reformları devam ettirme azminde olduklarını vurguladı.

Schröder hiç zorlanmadı, çünkü geçen hafta Ankara’ya gelen Hıristiyan demokrat anamuhalefet lideri Angela Merkel’ın Türkiye’ye sunduğu öneri, Türkiye kamuoyunu –deyim yerindeyse- hop oturup hop kaldırmıştı. Merkel’a göre Türkiye, 1963 yılında imzaladığı ortaklık anlaşmasını ve 1987 yılında AB’ye yaptığı üyelik müracaatını unutmalı, bunun yerine bir “imtiyazlı ortaklık” ile yetinmeliydi.

İşte bir hafta gibi kısa bir sürede alınan bu soğuk ve sıcak duştan sonra Türkiye kamuoyu sempatisini açık olarak Schröder’den yana koydu. Bu arada Schröder’in Dışişleri Bakanı Joschka Fischer’in de –bir süre önce- Türkiye konusunda yaptığı övgü dolu açıklamaları da hala tazeliğini koruyor. Almanya Başbakanı, hem Ankara’da Türk hükümetiyle temasları sırasında, hem de İstanbul’da Türk-Alman işadamları toplantısında, Türkiye’ye verilen 40 yıllık sözden dönülmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

Hatta Schröder liderliğindeki sosyal demokrat ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti bir adım daha ileri gidererek, Kıbrıs sorununun çözülmesi yönünde Ankara’nın yapıcı girişimlerinin Türkiye’ye ek puan kazandırması gerektiği görüşünü savunuyor. Aslında Aralık ayında Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılıp başlatılmaması konusunda kararını verecek olan AB Komisyonu, Türkiye’nin özellikle demokrasi, insan hakları ve ekonomik gelişme konusunda beklentilere yanıt verip vermediğine bakacak.

Avrupa ortak değer ve normlarına uymayı taahhüt eden, hem müslüman, hem de işleyen çoğulcu demokratik bir sisteme sahip olan Türkiye, bölgede istikrarı güçlendiren bir unsur olarak görülecektir. Ayrıca böyle bir sentez, Türkiye deneyini yıllardır izlemekte olan İslam Dünyası için de bir model oluşturabilir.

Sonuç olarak Türkiye açısından her şeyin yolunda olduğu söylenebilir: Türkiye Schröder Fischer ikilisini yanına almış durumda, Türkiye’nin AB üyeliğine yakınlaştırılma stratejisi de Türkiye ve Almanya kamuoyu çoğunluğu tarafından destek buluyor. Buna rağmen temkinli olmak gerek, çünkü AB Komisyonu’nun raporu beklendiği gibi çıkmaz ve somut müzakere tarihi saptanmazsa, başka alternatif bir plan da yok ortada.

Olumsuz bir sonuç çıktığı takdirde, Türkiye’nin inandırıcılığı kalmaz, hükümet reform yapma olanağını yitirir, ekonomi kötüye gider ve Avrupa’nın Türkiye’yi etkileme olanakları sıfıra düşer. Bu da NATO üyesi Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini –son Irak krizinde yaşandığı gibi- önemli ölçüde tehlikeye atar.

Türkiye, Avrupa ve özellikle Almanya’nın desteğiyle, AB’ye üyelik konumuna gelecek bir ülke olma şansını kazanmıştır. Avrupa bu fırsatı değerlendirerek, farklı din ve kültürlerin dünya barışına katkıda bulunma yeteneğinde olduğunu kanıtlamalıdır. Avrupa’ya bu kanıtı Türkiye’den başka bir ülkenin verebilecek durumda olması da pek mümkün görünmüyor.