1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye, Batı ve İran arasında

Baha Güngör / DW2 Haziran 2006

Ankara’da temaslarda bulunan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Türkiye’den İran konusunda destek istedi. Steinmeier, Türkiye’nin, üzerinde uzlaşma sağlanan öneriler konusunda İran’ı ikna etmesi talebinde bulundu. DW’den Baha Güngör’ün yorumu...

https://p.dw.com/p/AZpi

“İran’ın nükleer anlaşmazlığına ilişkin uluslararası anlaşmazlıkta NATO üyesi Türkiye, deyim yerindeyse, iki arada bir derede kaldığından krizin tırmanma tehlikesini diplomatik yoldan giderme çabalarına daha yoğun destek olma zorunda. Bunu iyi bilen BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Almanya ve de AB, Türkiye’nin İran’a etkide bulunmasını bekliyorlar.

Bu nedenle, İsrail Dışişleri Bakanı’nın, Ankara’da bölgedeki durumu ve gelişmeleri görüşmesinden birkaç gün sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Viyana buluşması öncesinde, Ankara’yı ziyaret etti. Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da, Viyana’daki İran buluşması öncesinde, Türk meslektaşı Abdullah Gül’ü arayarak, ABD’nin diplomatik çözüm çabalarına bir şans tanımak istediklerini iletmişti. Son olarak Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier, Viyana’dan ayağının tozu ile Ankara’ya gelerek Türkiye’ye ilk resmi ziyaretine başladı.

Steinmeier’in, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile temaslarında İran konusu, ikili ilişkiler çerçevesinde ele alınan Almanya’daki Türklerin ve Müslümanların topluma uyumu ve Türkiye’nin AB üyeliği gibi konuları arka plana itti.

Steinmeier’in ziyaretinden bir gün önce Rice ve Lavrov ile yaptığı görüşmelerden sonra Gül’ün, İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki ile telefon görüşmesi yaparak Viyana’dan gelecek olan teklifleri hemen reddetmemelerini, yapılan teklifleri önce serinkanlılık ve sağduyu ile incelemelerini istemesi çok önemliydi.

Türkiye’nin İran anlaşmazlığında, gittikçe artan bir biçimde, tarafların kabul ettiği bir güven köprüsü işlevi görmesi ve Ankara’nın bu rolü üstlenmeye hazır olması, yüzeysel açıdan bakılacak olursa Türkiye’nin AB’ye üyelik çabası olarak değenlendirilebilir. Ne var ki, Türkiye aslında, krizin tırmanması durumunda olası uluslararası yaptırımlardan en fazla canı yanacak olan yakın komşusu İran’dan çok kendi akıbetini düşünüyor. Zira, 1991 yılındaki ilk Irak Savaşı’ndan sonra bu ülkeye uygulanan ambargoların, komşu Türkiye’ye büyük çaplı mali ve ekonomik yansımaları ve uzun vadeli zararlar henüz unutulmadı.

Şimdilerde de krizin tırmanması durumunda Türkiye’nin bunun ağır ekonomik sonuçlarına katlanma tehlikesi bulunuyor. Bunun ötesinde ayrıca, bölgenin iki gücü olan İran ile Türkiye’nin oluşturduğu duyarlı dengelerin bozulma tehlikesi de var. Ve tabii bölgede silahlı bir çatışma çıkması durumunda, bunun bir kültürler ve dinlerarası savaşa dönüşmesinin engellenmesi durumu da söz konusu. İran ve Batı dünyasındaki kimi şahinler bu amaç doğrultusunda çalışıyor olabilirler, ama akılcı diplomasinin görevi bu hedefleri geçersiz kılmaktır.

Aksi takdirde, dünya çapında gün geçtikçe azalmaya yüz tutan enerji kaynakları için verilen mücadalenin, kontrolü çok zor uluslararası büyük bir savaşa dönüşme tehlikesi de bulunmaktadır. Bu nedenle diplomatik çözüm yollarının arzulanması ve ABD’nin buna hazır olduğunu bildirmesinin büyük önemi vardır. Bu kapsamda Türkiye’nin de akılcı yolda yürümesi iyiye alamet. İran’ın da, krizin barışçıl yoldan atlatılması fırsatını pervasızca ya da kasten harcamaması kendi yararına olacaktır.”