1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye Batı'ya sırt mı çeviriyor?

9 Haziran 2010

Türkiye diplomatik ve politik planda eksen mi değiştiriyor?Bu soru, son aylarda ABD ve Avrupa'da sıkça sorulmaya başladı. Kayhan Karaca'nın analizi...

https://p.dw.com/p/NmJL
Fotoğraf: AP Graphics/DW

Türkiye diplomatik ve politik planda eksen mi değiştiriyor? Batı kulubünden kopuyor, AB üyeliğine veda mı ediyor? Bu sorular son aylarda, özellikle de İsrail’le yaşanan krizin ardından ABD ve Avrupa basınında sıkça sorulmaya başlandı.

Türkiye’de kulislerde Batı’dan ve Avrupa ailesinden kopmanın söz konusu olmadığı söylenmekte. Ancak toplumun AB üyelik perspektifi konusunda her geçen gün daha da vurdumduymazlaştığı, hatta dış pazarlarda kendine daha fazla yer bularak özgüven kazanan Türkiye'nin AB'ye alternatif formüller aramasını savunanların giderek arttığı gizlenmiyor.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) başkanlığını da yürütmekte olan AKP Antalya milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, AB üyeliğinin Türk dış politikasının en önemli konusu olduğu görüşünde. Çavuşoğlu Türk kamuoyunda AB’ye desteğin azaldığını saklamıyor, ancak bunun ardında Türkiye’ye uygulanan “çifte standardı” örnek gösteriyor. Türkiye’ye üyelik yerine alternatif formüller düşünen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ise “tribünlere oynamakla” suçluyor.

Çavuşoğlu: AB, Türk dış politikasının en önemli konusu
Çavuşoğlu: AB, Türk dış politikasının en önemli konusuFotoğraf: AP

'Çifte standart Türkler'i küstürdü'

AB içinde Türkiye’ye çifte standart uygulandığını, 2004-2009 yılları arasında AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu eşbaşkanlığı yapmış olan Hollandalı parlamenter Joost Lagendijk de dile getirmekte. Lagendijk, her ne kadar bu kavramın Türkiye’de “abartılı” biçimde kullanıldığını söylese de, “Bir aday ülkeyle müzakerelere başlayıp, bir yıl sonra ‘seni kulüpte istemiyoruz' denilmez” diyor.

AB Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Bozkır ise Türkiye'nin AB ekseninden kaymasının söz konusu olmadığı görüşünde. Bozkır’a göre, Türkiye AET’ye başvuru yaptığı 1959 yılından bu yana üyelik hedefinden sapmadı, sapmak gibi bir niyeti de yok. Bozkır, AB’nin Türkiye’nin çalışkan, genç ve dinamik nüfusuna, düzenli büyüyen ekonomisi ve ticaret hacmine ve enerji yollarının güvenliğine ihtiyacı olduğunu söylüyor.

İlişkilerde kilit yıl: 2013

Ancak Bozkır, üyeliğe enerjiyle hazırlanan Türkiye’nin aksine AB’nin aynı enerjiye sahip olmadığına işaret ediyor. Ve uyarıyor : “Biz Türkiye olarak müzakerelerde üstümüze düşeni 2013 yılı sonunda tamamlamayı hedefliyoruz. Zira 2013 yılında AB’nin yeni bütçesi belirlenecek. Eğer bu yeni bütçenin genişleme kaleminde yer almazsak karşımızda bambaşka bir resim olacak…"

Türkiye'nin AB sürecini terk etmek niyetinde olmadığını AB’den sorumlu devlet bakanı Egemen Bağış da dile getirmekte. Bağış AB’yi “Türkiye’nin diyetisyeni” olarak görüyor. Türkiye için “Batı’nın en doğusu, Doğu’nun en batısı” tanımlaması yapıp, Türkiye’nin kültürel zenginliğini hatırlatıyor. “AB bir barış projesidir ama bu proje Türkiye olmadan tamamlanamaz” diyor.

Bağış: AB Türkiye'nin diyetisyeni
Bağış: AB Türkiye'nin diyetisyeniFotoğraf: AP

Bağış da üyelik için 2013’te hazır olmayı hedeflediklerini söylemekte. Ancak 17 müzakere başlığının “politik nedenlerden ötürü” bloke edildiği gerçeğini de anımsatmadan edemiyor.

'AB'de imtiyazlı ortaklık diye bir statü yok'

Bağış imtiyazlı ortaklık önerisinde bulunan ülkelere “AB’de aday, katılım müzakeresi yürüten ve üye ülke statüleri var, başka statü yok” yanıtını veriyor ve ekliyor : “Almanya ile ikili ilişkilerimizde imtiyazlı ortaklığı kabul ederiz, fakat AB ile asla kabul etmeyeceğiz zira AB içinde böyle bir ilişki türü yok”.

AB-Türkiye ilişkilerini yakından takip eden isimlerden biri de gazeteci Zeynep Göğüş. EurActiv adlı AB haber portalının kurucuları arasında yer alan Göğüş, aynı zamanda Brüksel merkezli TR PLUS adlı düşünce kuruluşunun da başkanlığını yürütüyor. Göğüş de Türkiye’de AB üyelik perspektifine desteğin azaldığını gizlemiyor. Müzakerelerin başladığı 2005 yılında desteğin zirve yaptığını ancak sonradan düzenli olarak düşüşe geçtiğini söylüyor.

"AB eskisi kadar sağlam bir kulüp değil"

Göğüş’e göre bu gelişme, Türk hükümetinin “irade noksanlığından” olduğu kadar Avrupa’nın artık eskisi gibi “sağlam bir kulüp” olmamasından kaynaklanıyor. Göğüş, AKP’nin AB sürecini desteklemesinin ardında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden “kurtulma” hesaplarının yattığı görüşünde. Göğüş, “Eğer ordu sorunu olmasa bu hükümet AB sürecine destek vermezdi” diyor. Göğüş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üniversitelerde türban yasağını onaylayan Leyla Şahin kararının da iktidar partisi çevrelerinde Avrupa konusunda hayal kırıklığı yarattığı görüşünde.

Zeynep Göğüş, Türkiye’nın dış politikasının eskisi gibi içine kapalı olmaktan çıktığını ve komşu ülkelerle iyi geçinme politikasının Türkiye’ye AB gözünde saygı kazandıracağını söylüyor. Bu görüş Türkiye’nin en eski “think-tank” kuruluşlarından olan Ankara merkezli Dış Politika Enstitüsü tarafından da paylaşılmakta.

Taşhan: Türkiye bazı üyelerden daha Avrupalı
Taşhan: Türkiye bazı üyelerden daha Avrupalı

Enstitünün başkanı Seyfi Taşhan, yeni Türk dış politikasının Türkiye’nin AB üyelik perspektifiyle çelişmediğini savunuyor : “AB bir Hıristiyan kulübü değil, ortak değerler kulubüdür. Biz Avrupa ile bu ortak değerleri paylaşıyoruz. Demokrasimiz mükemmel olmayabilir ama AB’ye yeni üye olmuş bazı ülkelere baktığımızda Türkiye’nin daha Avrupalı olduğunu görüyoruz. Eğitim ve hukuk sistemimiz Avrupa sistemi. Avrupa liderleri için sorun para. Avrupa bu parayı Türkiye’ye vermeye hazır değil”. Taşhan, “Kimileri Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde önemli ama marjinal bir ülke olduğunu yazmıştı. Fakat Türkiye şimdi dünyanın bu bölgesinin merkezi olmak üzere” vurgusunda da bulunuyor.

"Avrupa rotasından sapma sözkonusu değil"

Dış Politika Enstitüsü’nün araştırmalar müdürü emekli büyükelçi Reşat Arım da Türk dış politikasında Avrupa rotasından sapmanın söz konusu olmadığını düşünenlerden : “Avrupa, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana doğal yönelimimiz. AB 2004 yılından bu yana belli bir dönüşüm içerisinde, bu da işleri Türkiye açısından biraz zorlaştırıyor. Ancak Türk dış politikası AB ile uyumlu olmaya devam ediyor”. Galatasaray ve Strasbourg üniversieteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Samim Akgönül Türkiye’nin yeni dış politikasıyla bölgesel bir güç olmayı ve bunu AB’ye göstermeyi hedeflediğini savunuyor.

Joost Lagendijk dış politikadaki gelişmeleri AB açısından olumlu değerlendiriyor : “Türk dış politikasından yaşananlar AB için de iyi ve özellikle ticareti artırmaya yönelik. Daha çekici bir Türkiye komşularıyla sorunları olan bir Türkiye’den daha ilginçtir. Bu dış politika Türkiye’nin AB yolundan saptığı anlamına gelmez”. Lagendijk’e göre “Türkiye AB istiyor diye değil, Türkler kendileri istiyor diye değişiyor”.

Ana muhalefet partisinin dış politika uzmanlarından emekli büyükelçi Onur Öymen ise dış politikadaki gelişmeler hakkında daha temkinli bir dil kullanıyor. Hükümeti “müzakere sürecini geciktirmekle” suçlayıp, “Üyelik süreci geciktikçe dış politikanın çekim merkezi de kayıyor” diyor.

Gözler Türk-Rus yakınlaşmasında
Gözler Türk-Rus yakınlaşmasındaFotoğraf: AP

Öymen, hükümetin İran’la nükleer dosyasını “dost ve müttefik ülkelerle yeterli görüş alışverişi olmadan işlemesini”, İsrail-Filistin sorununda taraf olmasını, uluslararası planda sicilli Sudan devlet başkanını Türkiye’ye davet etmesini ve Ermenistan’la normalleşme dosyasını iyi yönetememesini alenen eleştiriyor.

"Almanya belirleyici ülke olacak"

AB konusunda ise Türkiye’nin tutumunda Almanya’nın belirleyici olacağı öngörüsünde bulunuyor : “Almanya’da Sosyal Demokratlar ve Yeşiller iktidarken Türkiye AB’den tarih aldı. Hıristiyan Demokratlar’ın iktidarıyla işler değişti. Sosyal Demokratlar ile Hıristiyan Demokratlar arasında net bir fark var. Dolayısıyla Almanya’nın tutumu değişken bir yapıya sahip”.

Gözler Ankara-Moskova hattında

Türkiye'de herkesin hemfikir olduğu nokta ise Rusya’yla son yıllarda hızla gelişen ilişkiler. Önce ekonomik ve ticari planda başlayan ilişkilerin kültürel boyutu da artışa geçmiş durumda. Türkiye’nin ilk nükleer santral inşasının Ruslara emanet edilmesinin bu ilişkilerin boyutunu gösteren en önemli örnek olduğu söyleniyor. Birçok uzman Türk dış politikasında bir eksen kaymasından söz edilecekse bunun için öncelikli olarak Ankara-Moskova hattında yaşananların izlenmesi görüşünde birleşiyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca

Editör: Beklan Kulaksızoğlu