1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’de Adaletin Sancısı: Siyasetin gölgesi

Hülya Köylü / DW9 Aralık 2006

Türkiye’de hakim ve savcılar her yıl 1000’den fazla dosyaya bakmak zorunda kalırken, siyasetin gölgesi de yargı bağımsızlığını tartışmalı hale getiriyor. DW’den Hülya Köylü’nün hazırladığı “Türkiye’de Adaletin Sancısı” adlı dizinin son bölümüde yargının bağımsızlığını inceliyoruz...

https://p.dw.com/p/AZan
Türkiye'de adalete bütçeden ayrılan pay ise sadece yüzde 1.01
Türkiye'de adalete bütçeden ayrılan pay ise sadece yüzde 1.01Fotoğraf: Illuscope

Hakkari'nin Şemdinli İlçesi'nde 9 Kasım 2005’te eski bir kitapevinde patlayan bombalar, Susurluk benzeri ilişkileri akıllara getirmişti. Ancak patlayan bu bombaların ardındaki gerçekler, Susurluk kadar bile ortaya dökülemedi. Zira olaya adı karışan PKK itirafçısı ve iki astsubayla ilgili hazırlandığı iddianamede yüzünden Van Savcısı, kısa bir süre sonra Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten men edildi. Sisler arasında kalan bu dava, yargının bağımsız olup olmadığı sorusunun çarpıcı bir yanıtı gibi.

Yargıtay başbakanlarının bile yargının bağımsız olmadığından yakındığını ifade eden Gazeteci Ragıp Duran ise şu değerlendirmeyi yapıyor: “Her sene adli yılın açılışında Yargıtay başkanları, Türkiye’de yargı sisteminin bağımsız olmadığını söylüyor. Bunu söyleyen Yargıtay başkanı ise herhalde doğru söylüyordur. Biz de yurttaşlar ve gazeteciler olarak, siyaset ve ordunun Türkiye adliyesi üzerinde Türkiye yargı sistemi üzerinde olağanüstü ağırlığı olduğunu çeşitli örneklerle görüyoruz. Mesela Şemdinli örneği: Askerin karıştığı olaylarda, adliye çalışmıyor.”

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başında Adalet Bakanı’nın olması ve kurulda ayrıca bir bakanlık müsteşarının bulunması, Türkiye’de yargı bağımsızlığını zaten en başından tartışmalı hale getiriyor. Zira demokratik bir ülke için bu kurulun siyasi iktidardan uzak olması gerekiyor. Eski Danıştay hakimlerinden Reşit Gürpınar, hakim ve savcıların bu kurul dolayısıyla etki altında kalabildiklerine işaret ediyor.

Gürpınar şöyle diyor: “Siyasetle yargının ilintisi bu kurul dolayısıyla. Ama yasalarımızda, anayasaya göre başka bir etki alanı yok. Ama etkili olabilir, Susurluk davası ve başka davalarda etkisi olduğu söyleniyor. Ama yargıçlar, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tehditi karşısında etki altında belki kalabilir, acaba istemediğim bir yere tayin olur muyum, diye. Ama bu yargıcın kişiliğine ve gücüne de bağlı. Yargıç, korkusuz da olabilir.”

Siyasi etki uzaklaşmalı

Peki yargıcın kişisel gayreti ya da özveride bulunması neden gerekli? Yoksa adaletin sistemli bir şekilde kendiliğinden işliyor olması gerekmiyor mu? Yargının bağımsız ve sistemli işlemisi için siyasi etkiden uzak olmasının şart olduğunu söyleyen Avukat Deha Boduroğlu’nun da değerlendirmesi şöyle:

“Sistemin sağlıksız bir yapısı var şu anda. Çünkü bağımsız bir yargının oluşmasının önünde birtakım kurullar ve maddeler var. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan Adalet Bakanı ve müfettişinin gitmesi ve kurulun doğrudan hakimler ve savcılardan oluşması gerekiyor. Hakimler ve savcıların üzerlerinde hissettikleri baskıdan kurtulması gerekiyor. Ancak bunlar olduktan sonra sistem işlemeye başlayabilir. Siyasi etkinin ortadan kalkması gerekiyor ve siyasi etki her an her daim var hakim ve savcıların üzerinde.”

Bakanlık: Yargılamalar bağımsız

Adalet Bakanlığı da ise hakim ve savcıların kararlarında bağımsız olduğunu savunsa da yapısal açıdan yargının bağımsız olmadığını yadsımıyor. Hükümetin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında değişiklik yapmak için çalışmaları olduğunu belirten Adalet Bakanlığı nezdindeki Avrupa Birliği Genel Müdürü Hakim Ahmet Fırat yargılamaların bağımsızlığına ilişkinse şunları söylüyor:

“Bazı gruplar diyor ki; yargı bağımsız değildir, buna idare karışıyor, hükümet karışıyor, diyor. Bazıları da diyor ki; hükümetin, siyasetin bir müdahalesi yoktur, belirli grupların müdahalesi vardır, diyor. Her kesime göre bu görecedir. Bu şartlar altında, yargının tam bağımsız olmadığını veya yargının siyasetin etkisi altında olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir şey Türkiye’de yok. Hakim ve savcılar, yasalara göre, vicdanına göre kararını veriyor.”

Mahkemelere düşen iş yükü

Peki hakimler ve savcıların hangi koşullar altında adalet dağıtıyor? Türkiye’de adalete ayrılan bütçe, toplam bütçenin sadece yüzde 1.01 ve personel azlığı yüzünden hakim ve savcılar yüzlerce davaya bakmak zorunda kalıyor. Avrupa standatlarına göre hakim ve savcılara düşmesi gereken dosya sayısı 200 iken, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, bir hakime her yıl ortalama olarak 1058 dava dosyası düşüyor. Bir savcıya düşen dosya sayısı ise her yıl 1500’den fazla. Bu da dosyaların ağırlığı ve siyasin gölgesi altında ezilen mahkemelerin, adaleti dağıtırken sancı çekmesine neden oluyor. Ve sancılı adalet de tek başına bırakılan vicdanlara acı veriyor…