1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’de türban tartışması

Şebnem Aksoy23 Mayıs 2005

Türkiye'nin haklar ve özgürlükler alanındaki temel tartışma konularından biri olan türban sorunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Leyla Şahin kararının temyiz duruşmasının yapılması ile bir kez daha gündeme geldi. Şebnem Aksoy'un haberi...

https://p.dw.com/p/Aapk
AİHM'in Leyla Şahin davasına ilişkin kararı türbanı yeniden gündeme getirdi
AİHM'in Leyla Şahin davasına ilişkin kararı türbanı yeniden gündeme getirdiFotoğraf: AP

Göreve geldiği günden bu yana tabanı tarafından türban yasağını kaldırması beklenen, ancak bu konuda adım atmayan AKP hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısında türban yasağının devamını talep eden bir savunma yaptı. Bu gelişme, hükümetin çok hassas bir konuda çıkmaza girdiği yorumlarına neden oldu.

Gerçi hükümetin Büyük Daire karşısındaki 9 dakikalık savunmasının, aslında sadece mecbur kalındığı için yapıldığı izlenimi verdiğini söyleyen hukukçular da var. Hukukçular, temyiz savunmalarının çok daha uzun ve ayrıntılı olması yönünde bir gelenek olduğunun altını çiziyor. Ancak bilinen bir gerçek daha var ki, Türkiye yaptığı hak ihlalini kabul edip uzlaşma yolunu da seçebilirdi.

Mazlumder'in değerlendirmesi

Üniversitelerde türban yasağının başladığı günden bu yana konuyla ilgili en yoğun sivil toplum çalışmasını gerçekleştiren Mazlumder Genel Başkanı Ayhan Bilgen, türban yasağı benzeri tüm özgürlük kısıtlamalarının ne adına yapılmış olursa olsun insan hakları ihlali anlamına geldiğini belirtiyor ve devam ediyor:

“Türkiye’nin savunması başından beri yanlış bir temel üzerine oturuyor. Hükümet aslında kendi kendisi ile tutarsız bir duruma düşüyor. Hükümetin, mağdurlar cephesinde olması gerekirken, bugün, yıllardır devam eden yanlış politikaların, özgürlükleri kısıtlayan politikaların arkasında durmak zorunda kalması, aslında kendi tabanından kopuşu, sivil siyaset üzerinde etkin olmak isteyen başka çevrelerin elini güçlendirecektir. Çünkü, kendi tabanını kaybeden bir siyasi partinin, demokrasi dışı bazı müdahalelere de açık hale gelmesi kaçınılmazdır.”

"Tabanıyla zıt"

Mazlumder Genel Başkanı Bilgen, AKP hükümetinin kendi tabanıyla zıt bir görüşü savunmak zorunda kaldığını, bunun da bir mazeret olmamakla beraber bir sistem sorunu olduğunu savunuyor:

“Hükümetin görüşü gerçekten bu yönde ise, bunun kararının hükümetin yetkili birimlerinde tartışılarak alınmış olması gerekir. Hükümetin oluştuğu, başbakanın içinde çıktığı parlamentonun da böyle düşünüyor olması gerekir ki, bunun böyle olmadığını kamuoyu zaten biliyor. Burada bir devlet görüşü söz konusu. Bir tarafta hükümet öbür tarafta devlet algılaması, ne yazık ki Türkiye’yi, uluslararası arenada hala bir askeri rejim vesayeti altında görüntüsüyle karşı karşıya bırakıyor. Bu da Türkiye’deki çok partili sistemin, Türkiye demokrasisinin ne kadar anlamlı olup olmadığının bir kanıtıdır. Türkiye bu yönde adımlar atmaya devam ederse, yarın toplumun farklı kesimlerinin inançlarla ilgili özgürlük talepleri de toplum tarafından tepkiyle karşılanır ki, bu da insan hakları açısından geriye gitmek demektir…”

"AKP'nin yumuşak karnı"

Gazeteci yazar Ali Bayramoğlu ise AKP hükümetinin devlet politikasında kendi şahsi görüşünü ön plana sürmesinin zaten beklenmemesi gerektiğini belirtiyor:

“Ak Parti’nin yumuşak karnı olan noktadır bu mesele. Çünkü bu konuda atacağı herhangi bir adımın gerginliğe neden olacağını AK Parti deneyimlerle anlamış durumdadır. Ak Parti ilk geldiği günden beri tesettür sorunu yokmuş gibi davranmayı tercih etti. Çünkü bu sorunun çözümü için atacağı adımların yaratacağı krizlerin farkında. Ak Parti’nin dar çekirdeğinde bunun bir tedirginlik yarattığı söylenebilir. Burada Türkiye devleti aleyhine açılmış bir dava söz konusu. Bir siyasi parti tek başına karar vermiyor. Dolayısıyla yapılan savunma bir hükümet savunmasından çok devlet savunması. Ak Parti’ye şu açıdan hak verilebilir: daha toplumsal açıdan uzlaşmayı talep ederken devlet politikasında kendi şahsi görüşünü ön plana süremezdi. Sürse hem sorun çıkarır, hem de çok ahlaki olmazdı. Ama bunun politik bedelleri de olacaktır…”

Leyla Şahin, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrenciyken, derslere türbanla girmekte ısrar ettiği için aldığı disiplin cezası üzerine Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne başvurmuştu. Mahkemenin 29 Haziran 2004 tarihinde Türkiye'nin insan hakları ihlalinde bulunmadığı kararını vermesi üzerine, Şahin'in avukatları, davanın temyiz niteliği taşıyan Büyük Daire'de görüşülmesini istemişlerdi.