1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'nin çevre karnesi zayıf

Ayşe Tekin / DW3 Ekim 2006

Türkiye’nin AB’ye tam üye olabilmesi için önemli kriterlerden biri de çevre. Tam üyelik müzakelerinde çevre taraması tamamlanan Türkiye’de olumlu gelişmeler not edilerken, çok sayıda eksiklik olduğu da saptandı. Türkiye’nin AB’ye çevreye ilişkin uyumunu DW’den Ayşe Tekin araştırdı...

https://p.dw.com/p/AaLN
Türkiye'nin çevre koruması konusunda daha çok şey yapması gerekiyor
Türkiye'nin çevre koruması konusunda daha çok şey yapması gerekiyorFotoğraf: AP

AB ile Türkiye arasındaki tarama süreci tamamlanmak üzere. Bu çerçevede çevre taraması da yapıldı ve çevre yasaları konusundaki artılar ve eksiler saptandı. Komisyon’un bu konudaki ayrıntılı raporu daha sonra açıklanacak olsa da Türkiye’nin çevre yasaları ve uygulama konusunda atması gereken çok adım olduğu biliniyor.

Bunların başında Avrupa Birliği’nin kabul ettiği ve desteklediği Kyoto Protokolü’nün meclisten geçirilerek iklim korunması önlemlerinde uygulamaya geçilmesi geliyor. Türkiye ise kalkınmasını engelleyeceği gerekçesi ile Kyoto Protokolü’nü kabul etmiyor. Oysa Türkiye yenilenebilir enerjiler konusunda zengin bir ülke. Buna rağmen nükleer enerjiyi de gündemine alan Türkiye’nin atması gereken ilk adım ise kamuoyunda çevre bilincinin yaratılması.

Türkiye, Avrupa Çevre Ajansı’na üye

Türkiye, Avrupa Birliği ile ilk müzakereleri 2000 yılında Avrupa Çevre Ajansı üyesi olarak başlattığı söylenebilir. 9 Ekim 2000 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB’ye Aday Ülkeler Çevre Bakanları Toplantısı’nda da Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılım Anlaşması imzalandı. Bu ajansa üye ülkeler, Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağı (EIONET) adlı Avrupa çapında bir şebekeye bağlı olarak bilgi alışverişinde bulunuyor.

Avrupa Çevre Ajansı, çevre, tarım ya da sanayi alanlarında Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde gerekli olan verilerin Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde toplanması, Avrupa Birliği’ne aday ülkeler tarafından hazırlanan projelerin ön şartı olan Çevresel Etki Değerlendirmesi aşamasında gerekli olan veri ve bilginin toplanması ve Türkiye’de çevre durumunun izlenmesi ve raporlanması konularında yardımcı oluyor.

AB kaynaklı projeler

Ayrıca çevre konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları Avrupa Birliği kaynaklı projeler yapabiliyor ve hatta bir süredir iş dünyası ile çevreyi buluşturan AB’nin en prestijli ödülleri “AB Çevre Ödülleri” Türkiye’de de veriliyor. AB’nin en prestijli ödüllerinden olan program, şirketlere AB içinde Türkiye’yi temsil etmenin yanı sıra AB ülkeleriyle ticarette özel yaklaşım hakkı tanıyor.

Ödül alan şirketler, AB Çevre Ödülleri – Türkiye Programı logosunu 3 yıl boyunca kullanabilme hakkı elde ediyor. AB Çevre Ödülleri - Türkiye Programı’nın ikincisi ise 2008 yılında gerçekleşecek. Ödül programı için başvurular Ocak 2007’de başlıyor.

Sürdürülebilir Çevre İlkesi

1972 yılından bu yana çevre politikalarının dünyadaki gelişiminde aktif rol oynayan Avrupa Birliği’nin Amsterdam Antlaşması’yla saptadığı Sürdürülebilir Çevre İlkesi Çerçeve Programları ile uygulanıyor. Bu sanayi, enerji, turizm, ulaştırma ve tarım gibi diğer sektörleri de kapsayan tüm alanlarda çevre boyutunu göz önüne almak zorunluluğu anlamına geliyor.

Aynı ilke toprağın, suyun, havanın kullanımında ya da her türlü canlı ile ilişkide, yani bitki ve hayvan türlerinin korunmasında da geçerli. “Çevre 2010: Geleceğimiz, Tercihimiz” adı verilen programda belirlenen öncelikli alanlar ise iklim değişikliklerinin önlenmesi, çeşitliliğin korunması, çevre kirliliğinin insan sağlığına zarar vermesinin önlenmesi, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve atık yönetiminin geliştirilmesi.

Doğal zenginliklerin korunması

Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında geçiş noktasında bulunan Türkiye doğal varlıklar açısından son derece zengin, ancak bunların korunması konusunda fakir. Avrupa Komisyonu tarafından çevre konusunda yapılan uyarılar ise şöyle:

Hava kalitesinin ve doğanın korunması, kimyasallar, gürültü kirliliği ve nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma konularında önlemler alınması. Atık yönetimi alanındaki mevzuat belirli ölçüde müktesebatla uyum içinde olmakla birlikte, iç hukuka aktarım ve uygulama konusunda daha fazla çaba harcanması gerekiyor.

Su kalitesi

Su kalitesine ilişkin olarak müktesebatın iç hukuka aktarımı ve uygulanması konusunda, su kaynaklarına ilişkin yeni bir çerçeve kanunun benimsenmesi, ayrıca içme suyu ve atık su boşaltım standartlarının AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesini de isteniyor.

Doğanın korunması konusunda ise bir dizi yönetmelik yürürlüğe girdi, buna rağmen diğer konularda olduğu gibi uygulamada sorunlar devam ediyor. Bu da yasal uyum düzeyini düşük çıkarıyor.

Endüstriyel kirlilik

Doğanın korunmasına ilişkin bir çerçeve kanunun kabul edilmesi, kuşlar ve habitata ilişkin müktesebat hükümlerini iç hukuka aktaracak uygulama mevzuatı çıkarılması son derece önem taşıyor. Endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi konularında tam uyum ve uygulama için daha fazla çaba harcanması gerekiyor. Kimyasallar ve genetik olarak değiştirilmiş organizmalara ilişkin olarak uyumun gerçekleştirilmesi beklenirken, Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği’nin de gözden geçirilmesi isteniyor.

Türkiye’nin hava kalitesi, atık yönetimi, su kalitesi, doğanın korunması, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi alanlarında daha fazla çaba harcaması ve veri toplama sistemi dahil olmak üzere Avrupa Çevre Ajansı’na üyelik koşullarının yerine getirmesi şart.