1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’nin BM planı

30 Ağustos 2010

Türkiye, dünya politikalarına yön veren BM Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanlığını 1 Eylül’de, 1 aylık süre için devralıyor. Ankara’nın hedeflerini Deutsche Welle’den Değer Akal ve Ayhan Şimşek araştırdı.

https://p.dw.com/p/Oz7L

Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanlığı görevini, İran nükleer krizi nedeniyle gerilimin tırmandığı, Ortadoğu barış görüşmelerinin başladığı ve Afganistan ile Irak konularında önemli gelişmelerin yaşandığı kritik bir süreçte üstleniyor. Deutsche Welle’nin sorularını yanıtlayan Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığı için belirlediği öncelikleri ayrıntılı olarak açıklarken, Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin uzmanlarından Prof. Dr. Eberhard Sandschneider de Türkiye'nin uluslararası politikada artan rolüne ilişkin dikkat çekici değerlendirmeler yaptı.

Türkiye'nin önceliği

Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, 1 Eylül itibariyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin dönem başkanlığını devralmaya hazırlanan Türkiye'nin önceliğini “barışı koruma, barışı inşa ve barışı kurma" konusundaki Birleşmiş Milletler çabalarına katkıda bulunmak” olarak nitelendirdi. Ünal, bunun gerekçelerini şöyle sıraladı.

“Biz, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyelik kampanyamız sırasında belirli taahhütlerde bulunduk. Bu taahhütlerden biri şeffaflık. Bir diğeri de uluslararası camianın sorumlu bir üyesi olarak barışı koruma gibi önemli bir konuyu Güvenlik Konseyi'nde sürekli olarak canlı tutmak. Bir diğer neden de Türkiye'nin son dönemde Güvenlik Konseyi'nin kararıyla kurulan barışı koruma operasyonlarına daha fazla asker ve polis desteği sağlıyor olması.”

Dışişleri Sözcüsü Ünal, Türkiye'nin bu zeminde, Güvenlik Konseyi üyeliği sırasında yaptığı tüm çalışmaların nihai bir sonucu olarak da barışı koruma konulu bir Güvenlik Konseyi Zirvesi düzenlenmesi öngördüğünü açıkladı. Bu zirve sonucunda belirli çalışmalar yapılacağı ve belki bir sonuç belgesi ortaya çıkacağını söyleyen Ünal, BM'nin birçok bölgede, Güvenlik Konseyi kararlarıyla kurulan "Barışı Koruma Misyonu" çerçevesinde operasyonlar gerçekleştirildiği anımsattı ve operatif, lojistik ve bazen de siyasi görev tanımındaki yetersizlikler veya belirsizlikler nedeniyle sıkıntılar yaşandığını sözlerine ekledi. Dışişleri Sözcüsü düzenlenecek zirvede bu konuların en üst düzeyde ele alınacağını söyledi ve şunları kaydetti:

“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri tüm uluslararası camianın önünde bu konuyu bir kere daha ama üst düzeyde ele alıp bu konudaki sorunları eksiklikleri masaya yatıracak. Temel amaç da tabii ki önleyici diplomasi, yani sorunların çıkmadan engellenebilmesi için tüm çabaların sarf edilmesidir.”

İran için girişim

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, ayrıca Türkiye'nin Güvenlik Konseyi üyeliği boyunca ağırlık verdiği terörizm konusunu da uluslararası camianın gündemine getirmeyi hedeflediğini kaydetti. Sözcü Ünal, “İran nükleer krizinin çözümüne yönelik herhangi bir girişim hazırlığı var mı” sorusunu ise şöyle yanıtladı:

“Türkiye bölgesinde hiçbir ülkenin nükleer silahlara sahip olmaması gerektiğini savunuyor. Öte yandan nükleer gücün barışçıl amaçlarla kullanılması taraftarı. Bu çerçevede İran konusunda çeşitli temas ve girişimlerimiz oldu. Bunlar zaten kamuoyunun malumu. Güvenlik Konseyi Zirvesi sırasında veya diğer formatta böyle bir şey olmayacaktır, ama İran konusundaki genel temas ve girişimlerimiz tabii ki devam etmektedir.”

Peki Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde daha aktif bir rol oynadığı dönemde ikinci kez BM Güvenlik Konseyi başkanlığını devralması Avrupa'da nasıl değerlendiriliyor? Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin uzmanlarından Prof. Dr. Eberhard Sandschneider, Türkiye'nin artan rolünü şu sözlerle değerlendirdi:

“Türkiye’nin uluslararası politikada daha etkin rol oynaması, öncelikle, sahip olduğu stratejik önemden geliyor. Aynı zamanda Türk hükümeti de bazı ilginç inisiyatifler üstlenerek, kendi bölgesinde ve bunun da ötesinde, etkisini artırıyor. Avrupalılar olarak bizler bir anda, Türkiye’nin, ekonomik başarısı, askeri ve siyasi etkisiyle, bölgesel bir güç haline geldiğinin farkına vardık.”

Yükselen uluslararası aktör

Sandschneider, yükselen bir uluslararası bir aktör olarak Türkiye'nin komşularıyla, özellikle de bölgedeki Müslüman ülkelerle yakın ilişkiler kurmasının Batı ile İslam dünyası arasındaki açığı kapatmaya yardımcı olabileceğine işaret etti

Oysa Türk hükümetinin İran nükleer krizi konusunda takındığı tavır, yeni yaptırımlara karşı çıkması, ABD ve bazı Avrupalı müttefikleri ile ters düşmesine, hatta bazı uzmanların Türk hükümetinin Batı’dan, Avrupa Birliği’nden uzaklaştığı yönündeki yorumlarına yol açmıştı.

“Türk dış politikasında yaşanan değişim, Alman diplomasi çevrelerinde nasıl değerlendiriliyor?” sorusunu Alman uzman Sandschneider şöyle yanıtladı:

“Türkiye’nin artan rolü farklı şekillerde değerlendirilmeye başlandı. Bunu tam yönleriyle kavrayabilmemiz için daha zamana ihtiyacımız var. Türkiye, kendi ulusal menfaatlerini kollamak durumunda. Bunların her zaman tek bir yönde, Avrupa Birliği yönünde olmasını bekleyemeyiz. Türk hükümetinin başka opsiyonları da var. Açıkça görülüyor ki, bu yöne gitmese bile, en azından bunları test etmek istiyor. “

Alman Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Prof. Dr. Eberhard Sandschneider
Alman Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Prof. Dr. Eberhard Sandschneider
Türkei Statue des Türkenführers Kemal Atatürk mit Türkei-Flagge EU-Beitrittsverhandlungen Symbolbild
Fotoğraf: AP


© Deutsche Welle Türkçe


Haber: Değer Akal – Ayhan Şimşek

Editör: Hülya Köylü