1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Uiguren Istanbul

14 Temmuz 2009

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olaylara dünyada en sert tepki Türkiye’den ve Türklerden geldi. Türkiye ve Uygurlar arasındaki yakın bağları gazeteci Günter Seufert araştırdı

https://p.dw.com/p/Ip6Y
Fotoğraf: dpa

Hayatının büyük bir bölümünü sürgünde geçirmek zorunda kalan ünlü Uygur lider İsa Yusuf Alptekin, 1991 yılında düzenlenen ilk Uluslararası Türkistan Kongresi'nde, Edirne'den Doğu Türkistan'ın bittiği yere kadar olan alanda yaşayan tüm Türk halklarının bir birlik oluşturduğunu belirtmiş ve şöyle demişti:

"Buralarda yaşayanlar önce Türk, ondan sonra Özbek, Kazak veya Uygurdur." Bu sözleri haklı çıkarırcasına Türkiye'nin dört bir yanından Uygurlar için destek sesleri yükseliyor.

Uygurlar ilk kez zulümle karşı karşıla değil. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğu zaman da bir grup Uygur, yaşadığı bölgeyi terk ederek Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştı. Uygurların İstanbul'da bugün iki derneği ve bir vakıfları bulunuyor. Ancak Türk devletinin Uygurlara yönelik uygulamaları kimileri tarafından tartışmalı bulunuyor.

Vatandaşlığa geçiş zor

Yurtdışındaki Türkler ve Türk dünyasıyla ilgili bir yayın olan Turân Gazetesi'nin sahibi ve editörü Erol Cihangir, kaçıp gelen Uygurları Türkiye'de de tozpembe bir hayatın beklemediğini anlatıyor. Cihangir, Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer Türkî cumhuriyetlerden gelen kişilere vatandaşlığa geçişlerde kolaylık tanımadığını belirtiyor:

"Al kardeşim sana Türk vatandaşlığı... Sen Çin'den kaçmışsın... Böyle bir şey yok. Irak'tan kaçmış peşmergenin veya Kafkasya'dan göç etmiş bir Çeçen'in oturum ya da vatandaşlık için ne yapması gerekiyorsa hemen hemen aynı prosedür uygulanıyor. Hatta bu konuda Türkiye Avrupa ülkelerinden daha da katı diye düşünüyorum."

“Uygurlar yalnız bırakılıyor”

İstanbul'daki Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği üyelerinden Seher Zengi ise bu durumun sadece Türkiye için geçerli olmadığını, hiçbir Türkî cumhuriyetin Çin'de yaşayan Uygurlar için bir şey yapmadığını belirtiyor. Zengi, bunu "hayal kırıklığı" olarak niteliyor:

"Kazakistan, Özbekistan ve diğer Türk cumhuriyetleri kurulduğunda çok ümitlendik. Onlar ve oradaki Uygurların bize, Çin'e karşı destek olacakların düşündük. Ama nafile. Her ne kadar Tayyip Erdoğan bugün Çin'i protesto ediyor olsa da Türkiye Cumhuriyeti de o zaman hiçbir şey yapmadı."

Yani, Türkiye'deki Türklerin Uygurlara çok fazla destek olmadığı eleştirileri yöneltiliyor.

Türkiye’deki büyük diaspora

Yayıncı Erol Cihangir'in dünyadaki Türk halkları ile ilgilenmesinin ise geçmişi ile ilgili nedenleri var. Erol Cihangir, sürgün edilmiş Tatar kökenli bir ailenin çocuğu olarak şunları söylüyor:

"Çocukluğum bir köyde geçti. Televizyon filan yoktu. Geceleri köyümüzün büyükleri kendi aralarında sohbetler ederdi. 11-12 yaşıma kadarki çocukluk yıllarımın büyük bir bölümü savaş, göç ve Rusların zulüm hikâyelerini dinlemekle geçti. Anlatılan hikâyeler Türklerin yaptığı kahramanlıklarla ilgili değildi. Göçler, zulümler, yollardaki ölümlerle ilgiliydi. Zannediyorum ki bu, bilinçaltımızda uzun yıllar kaldı. Daha sonra dünyayı idrak etmeye başladığımızda, bilinçaltımızdaki duygular beni dış Türkler meselesi veya Türk dünyası meseleleriyle ilgilendirmeye itti diye düşünüyorum."

Erol Cihangir'in yaşadıklarının Türkiye'de başka örnekleri de var. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Balkanlar, Kırım ve Kafkaslardan sürgün edilen milyonlarca Müslüman Türkiye'ye göç etti. Bu kişiler bugün Türkiye'deki nüfusun büyük bir bölümünü oluşturuyor. Erol Cihangir ise Türk halklarını birleştiren başlıca ortak paydanın çektikleri acılar olduğu görüşünde:

"Gerek Uyguristan'da Çin zulmü, gerekse Bosna Hersek'te yapılan Sırp katliamları karşısında, Türk halkının bu katliamlara karşı o halkın yanında yer almasında, geçmişteki o trajik hikâyelerin etkili olduğu kanaatindeyim."



Günter Seufert / Çeviren: Banu Ertek

Editör: Hülya Köylü