1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Tahran ne yapmalı?

Peter Phillip / DW23 Ocak 2006

ABD ve AB, İran’ın nükleer programı konusunu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıma çabalarında son dönemece girilirken İran bunu engellemek için tehditlerini sürdürüyor. İran, konunun BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmesi durumunda uranyum zenginleştirme işlemlerine tam kapasite yeniden başlayacağını açıkladı. DW’den Peter Philipp’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZrP

“İran konusunun BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesi durumunda ülkeye yönelik siyasi ve ekonomik ambargo gündeme gelebilecek. Tabii bunun için öncelikle veto yetkisine sahip daimi üyeler Rusya ve Çin’in ikna edilmesi gerekiyor. ABD ve AB, konunun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının, diplomatik çözüm çabalarının sonu anlamına gelmediğini vurgulayarak Çin ve Rusya’nın çekincelerini gidermeye çalışıyor. İran’ın Batı ülkelerine karşı İslam ülkelerini dayanışmaya çağırması ve Batı’ya yönelik ekonomik ambargo uygulanması çağrısı ise Arap dünyasında şimdilik yankı bulmadı.

Tahran yönetimi, Batı’yı ekonomik yaptırımlarla baskı altına alabileceğine inanıyorsa kendi kendini kandırıyor demektir. Çünkü böyle bir önlemin başarılı olabilmesi için diğer ülkelerin de katılımı gerekir. 1973 yılındaki Ekim krizinde ilan edilen petrol ambargosunda olduğu gibi. O dönemdeki boykota Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nden yedi Arap ülkesi katılmıştı. İran dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde 10’nuna, doğalgaz rezervlerinin yüzde 15’ine sahip. Ama diğer ülkelerin boykota katılmaması durumunda bu, boş bir uyarı olarak kalmaya mahkumdur.

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, bir süredir Arap ve İslam dünyasından ülkelerin sempati ve dayanışmasını kazanmaya çalışıyor. Şu ana kadar ise bu çabalarında gerçek bir başarı sağlayabilmiş değil. İran bu ülkelere nasıl yıllardır şüpheyle yaklaştıysa bu ülkeler de İran’a aynı şekilde temkinli yaklaşıyor. Bu nedenle ne Körfez’deki küçük Arap ülkeleri ne de Suudi Arabistan nükleer krizde İran’ın yanında yer aldı. Hatta belki de tam tersi oldu: Suudi Arabistan, 11 Eylül saldırıları ardından bozulan imajını iyileştirmek için gerektiğinde petrol üretimini artırarak Batı’ya yardım etti.

Doğalgaz ve petrol, İran’ın toplam ihracatının yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu ihracatı kısması durumunda Tahran yönetimi kendi kendisine zarar verecektir. Tabii Çin alımlarını artırıp İran’ın açığını kapatmazsa. İkili ekonomik ilişkilerin diğer alanlarında da İran’ın alternatifleri oldukça sınırlı. Örneğin Almanya - İran ilişkileri.

Son dönemde İran ile ticaret hacmini yüzde 30’un üzerinde artıran Almanya, İran’ın en önemli ticaret ortağı olmayı sürdürüyor. Ancak İran, Almanya’nın ticaret ortakları listesinde alt sıralarda yer alıyor. Alman şirketleri, İran’daki işlerinden vazgeçmek istemeyecektir. Ama Almanya’dan vazgeçmek İran için çok daha zor olacaktır. En azından İran, Almanya’dan aldığı makineleri başka bir yerden sağlayamadığı sürece. Bu durumda İran’ın silah olarak kullanmak istediği boykot ve yaptırım tehditleri, insanın genelde sadece kendisine zarar verebileceği kör bir bıçak olmaktan öteye gidemiyor.“