1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Tel Aviv 100 yaşında

11 Nisan 2009

İsrail'in en büyük ikinci şehri olan Tel Aviv, 100'üncü kuruluş yıldönümünü kutluyor. 11 Nisan 1909'da temeli atılan şehir, bugün geleneklerin dışına çıkan çizgisiyle tanınıyor. Ina Rottscheidt'ın haberi...

https://p.dw.com/p/HUwX
Fotoğraf: picture-alliance/ dpa

Dünyanın en eski liman kentlerinden biri olan Yafa, Tel Aviv'in güneyinde, Arap toprakları üzerinde yer alıyor. 5 bin yıllık bir tarihe tanıklık eden kent, Mısırlıların, Romalıların, Haçlıların ve Türk sultanlarının egemenliğine geçti. Şehir Napolyon tarafından bile işgal edildi. İncil’de, Yunus peygamberin büyük bir balık tarafından yutulması olayının da burada yaşandığı bilgisi veriliyor.


On dokuzuncu yüzyılda Avrupa'dan kaçan Yahudilerin de büyük bölümü Yafa'yı tercih etti. Öyle ki şehir, bir yerden sonra bu nüfusu taşıyamamaya başladı. 50'li yıllarda Yafa'da yaşamış olan Yehudith Livnat, kentle ilgili şunları söylüyor:

"Yıkıntıları hâlâ hatırlıyorum. Kirli ve ürkütücü sokakları… Yafa hiç temiz bir kent olmadı. Hatta burası için 'farelerin, kedileri kovaladığı yer' deyimi de kullanılır.

Yahudiler bu yüzden Yafa’nın eteklerinde kendi yerleşim yerini kurdu. Kurulan ilk mahalle, adı "adalet vahası" olarak dilimize çevrilebilecek olan Neve Tzedek oldu. 11 Nisan 1909'daysa altı aile buradan birkaç yüz metre uzaklıkta, Akdeniz kıyısında, İbranice "baharın tepesi" anlamına gelen Tel Aviv'i kurdu.


Kudüs’ün “kız kardeşi”

İsrail’e gelen turistlerin büyük çoğunluğu Kudüs ve Hayfa kentleri ile Celile Gölü’nü tercih eder. Oysa kutsal şehrin pek de ilgi çekici olmayan kız kardeşi olarak görülen Tel Aviv, aslında tam bir açık hava müzesi. Tel Aviv baştanbaşa, 1919 yılında Walter Gropius tarafından Almanya'nın Weimar kentinde kurulan Bauhaus Okulu'nun ortaya attığı, Bauhaus mimari akımına göre yapılmış evlerle kaplı. Rehber Shlomit Gross bu evlerin tarihini şöyle aktarıyor:

"Hitler 1933'te iktidara gelince birçok Yahudi Almanya'yı terk etti. Gelirken Bauhaus mimari stilini de Tel Aviv'e getirdiler. Bu nedenle Tel Aviv'de Bauhaus mimarisiyle yapılmış dört bin ev var."

Modern mimarinin şekillenmesinde başrol üstlenen Bauhaus akımı, işlev temelli, bezemelerden uzak bir stile sahip. Cephelerde beyaz renk tercih edilirken, formlar geometrik. Mimar Martin Sinken, bugün sıradan olarak değerlendirilebilecek bu yapı tarzının, o dönem için bir devrim niteliğini taşıdığını söylüyor:


"Düşününce bu akım, süsleme ve kemerleriyle ünlü Art Deco akımından çok da sonra gelmiyor. Bir anda yeni bir okul çıkıyor ve 'tüm bunlara ihtiyacımız yok" diyor. İnsanlar için daha kullanışlı evlere ve daha iyi bir aydınlatmaya ihtiyacımız var. Bu nedenle sadece dış görünüşle ilgili detayları, sembolleri kaldırıyoruz. Bunun, etkilerini bugün bile hala görmek mümkün."

Bölge nüfusu birkaç yıl içinde 150 bine yükseldiği için bir anda büyük bir yapı ihtiyacı ortaya çıktı. Önceleri büyük evler, büyük balkonlar, bol ışık önemliyken, sonraları para kazanmak için kısa zamanda daha çok ev inşa etmek tercih edilir hale geldi.


Tel Aviv'in beyaz evleri

Tel Aviv'in kaderlerine terk edilen Bauhaus stiliyle yapılmış evleriyse, 2003 yılında UNESCO tarafından Kültür Mirası listesine alınınca, tekrar restore edilmeye başlandı. Bugün İsrail'e gelen turistlerin bir bölümü sadece Tel Aviv'in beyaz evlerini, dünyanın en büyük Bauhaus mimarisini görmek için buraya geliyor.

Sadece mimarisiyle değil diğer yönleriyle de Tel Aviv, ülkenin geri kalanıyla karşılaştırıldığında adeta bambaşka bir gezegen… Gazze Şeridi'ndeki çatışmalar burayı neredeyse hiç etkilememiş. Tel Aviv'li Doron Ozer şehrin din veya politikayla değil sadece yaşamakla ilgilendiğini belirtiyor. Ozer, şehirde Arap ve Yahudi homoseksüellerin birlikte yürüyüş yaptıklarını, partiler düzenlendiğini, Çinlilerin Şabat yani Yahudilerin dinlenme günü olan cumartesi günü domuz eti sattıklarını söylüyor. Tel Aviv'den Kutsal kent Kudüs'e arabayla bir saatten az bir sürede gidiliyor. Ancak düşününce iki kent arasındaki uzaklık, dünyayla ay arasındaki mesafeden bile fazla.

"Kudüs tarihi bir kent… Birkaç metre gidiyorsun ve beş bin yıllık bir tarihle yüzleşiyorsun. Her taşın altından tarih fışkırıyor. Bu nedenle oradaki insanlar önümüzdeki on bin yıl boyunca da birbirlerini yiyecekler. Ancak bize göre orası çok uzak. Ben ve pek çok Tel Avivli orada yaşamayı tahayyül bile edemez."

Ina Rottsheidt/Çeviren:Banu Ertek

Editör: Murat Çelikkafa