1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Unutulmayan sadelik: Çehov

Nihat Halıcı / DW15 Temmuz 2004

Ünlü yazar Anton Çehov’un ölümünün üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen, ardında bıraktığı sayısız eser her yaştan okuyucunun ilgisini çekmeye devam ediyor. Edebiyat dünyası Anton Çehov’u 15 Temmuz 1904‘te kaybetmişti. Nihat Halıcı, Çehov’u yazdı...

https://p.dw.com/p/Aaii
Anton Çehov, 100 yıl önce Almanya'da hayata gözlerini yummuştu...
Anton Çehov, 100 yıl önce Almanya'da hayata gözlerini yummuştu...

Takvim yaprakları 15 Temmuz 1904’ü gösterdiğinde, yani bundan tam 100 yıl önce, dünya edebiyatının önemli isimlerinden Anton Çehov tedavi için bulunduğu Almanya’nın Badenweiler kaplıcalarında hayata gözlerini yumdu. Çehov, ardında sayısız eser bıraktı.

Öyküleri ve tiyatro oyunları, hemen tüm dünya dillerine çevrildi. Rus yazarın eserleri sahnelenmeye, öyküleri her dilden her cinsten her yaştan okuyucuların ilgisini çekmeye devam ediyor.

16 yaşında yazmaya başladı

Anton Çehov, 29 Ocak 1860 tarihinde, Rusya’nın Taganrog kentinde dünyaya geldi. Babası Pavel, dinine düşkün, küçük bir bakkal dükkanı işleten, işleri rast gitmeyen bir tüccardı. Sert ve otoriter babaya karşılık, duyarlı ve duygusal bir anne, Anton’un kilise ilahileri, ibadet, ev işleri ve okuldan oluşan ağır hayatına bir nebze olsun anlam katıyordu. Anton Çehov, 16 yaşından itbaren yazmaya başladı. Yazmaya başlamasında, ailesinden 3 yıl ayrı kalması da etkili oldu. Anton, babasının baskısından kurtulmuş olmanın verdiği rahatlıkla kaleme sarılmıştı.

Moskova Tıp Fakültesi’ni bitiren Anton Çehov, mezun olduğu yıl ”Melborne’nin Masalları” başlıklı ilk kitabını yayınladı. 1896’ya kadar hekimlik yaptı. Bu süre zarfında, çok değişik bölgelerde kaldı ve eserleri için gözlem yapma imkanı buldu. Ancak yakalandığı verem hastalığı, onu doktorluğu tamamen bırakıp, artık enerjisini yalnızca yazmaya yöneltmeye zorladı. Kendisini dünyanın en ünlü yazarları arasına sokacak olan eserler, 1904 yılına kadar peş peşe kaleminden çıktı. ”Martı” ve ”Vanya Dayı”yı ”Üç Kız Kardeş” ve ”Vişne Bahçesi” izledi.

Anton Çehov, yazlığının bulunduğu Yalta’da Kırım Türkleri’yle de çok iyi ilişkiler geliştirdi. Düğünlerine gitti, okullarına kitap bağışında bulundu. Gorki’ye yazdığı, 18 Mart 1901 tarihli mektubunda şöyle demektedir: "Buradaki ilkbahar güzel bir Tatar kızına benzer. Onu hayranlıkla seyredebilirsiniz, ama aşık olmanız caiz değildir.”

Siyasi yönü güçlü değildi

Çehov’un belirgin bir siyasi görüşü yoktu. Haksızlığın, bayağılığın, dalkavukluğun, iki yüzlülüğün her türlü şekline karşı çıktı. Dönemin sol çevreleri ona karşı cephe aldı. Bazı sol eleştirmenler, onun ”bir limon gibi sıkılıp atılacağını” ileri sürdü. Dönemin en ünlü sol kalemlerinden Nikolay Mihailovski, daha da ileri gidip, onun doğrudan şeytana ve kötülüğe hizmet ettiğini ileri sürdü.

Ancak ilk öyküleriyle ortaya çıktığı zamanlar anıldığı gibi, ”Antoşa Çehonte” zamana meydan okudu. Bugün Nikolay Mihailovski’yi kimse hatırlamıyor. Ancak Çehov, halen dünyanın bütün kıtalarında milyonlarca hayrana sahip. Alman yönetmen Willy Schmidt’e bakılırsa, Çehov’un eserlerinin sırrı, onun öldüğü 1904 yılından bu yana ”insanlık halleri açısından pek fazla bir şeyin değişmemiş olması”nda yatıyor.

”Her şey basit olmalıdır. Tümüyle basit…” diyordu Çehov eserlerini tarif ederken. Belki de eserlerinin ölümsüzlüğünü sağlayan, aradan 100 yıl geçmiş olmasına rağmen insanların ilgisini ayakta tutan, işte bu basitlik oldu.