1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Van Gogh kararı adil ama sorunu çözmez

Peter Philipp26 Temmuz 2005

İslamı eleştiren bir film çektiği için Hollandalı yönetmen Theo Van Gogh’u öldüren Faslı Buyeri’nin iddiasına göre ölüm, Van Gogh’un islamı eleştirdiği filmi “Submisson”ın bedeliydi. Submission filminde yönetmen, kadının islamdaki rolünü pornografik bir şekilde eleştirmişti. Buyeri bugün müebbet hapis cezasına çarptırıldı. DW'den Peter Philipp’in konuyla ilgili yorumu:

https://p.dw.com/p/AZuw

Olayın vehameti ve yarattığı etkiye rağmen karar verilmesi sadece iki gün sürdü. Ancak dava süreci uzun zamandır devam ediyordu. Şartlar göz önüne alındığında karar sürpriz olmadı. Amsterdam’daki mahkeme 27 yaşındaki Buyeri’yi müebbet hapse mahkum etti. Buyeri, yönetmen Van Gogh’u öldürdü, milletvekili Ayan Hirsi Ali’yi tehdit etti ve polisin de hayatını tehlikeye attı. Faslı göçmen bir ailenin çocuğu olan Muhammed Buyeri, karar sürecinin çabuk sona ermesi için de elinden geleni yaptı: Kendisini kimsenin savunmasını istemedi, suçunu kabul etti ve “yine olsa yine yaparım” dedi.

Bu durumda hukuk devletine kalan, davalıya suçuna öngörülen cezayı vermekten ibaretti. Ancak Buyeri’nin aslında başka bir isteği vardı. Sanığın amacı, cinayetten sonra polis tarafından vurulup “şehit” olmak ve tarihe geçmekti. Ancak Buyeri’nin isteği olmadı ve cennette gitmeyi düşlerken, onun yerine şimdi bir Hollanda hapishanesindeki hücresine gidiyor.

Muhammed Buyeri, aynı suçu kendi ülkesinde veya islam ülkelerinden birinde işleseydi, yine aynı cezaya çarptırılırdı. Ancak şimdi birçok islam ülkesinde bir kahraman olarak görülüyor. Çünkü kurbanı Van Gogh, sık sık Kuran’ı, islamı, müslümanları ve peygamberi en kötü şekilde aşağılamıştı.

Van Gogh davası birçok islam ülkesinde hafifletici şartlar göz önüne alınarak değerlendirilirdi. Ancak Hollanda’da şartlar müzakere edilemez. Bu tür bir katil merhamet bekleyemez. Ancak mahkeme sırasında Van Gogh’un neden öldürüldüğü tartışılabilirdi.

Mesela dini azınlıkların ve onların inançlarının karalanması ve aşağılanmasının yasayla koruma altına alınması da tartışılabilirdi. Yönetmen sanatsal özgürlüğünü kullanarak “Submission” gibi bir filmi çekip, gösterilmesini sağlayabilmeli mi?

Eğer Buyeri kendini savunsaydı bu tartışmalar mahkemede yaşanacaktı ve bu konu kenara itilip gündemden düşmeden önce politikacılar da bu konu hakkında kafa yormaya başlayacaklardı.

Politikacılar ve halkın çoğunluğu Hollanda’da uzun zamandır kutlanan çok kültürlü toplum yapısı içersinde “kültür çatışması” tartışmalarına yer açmak zorunda olmamalarından ötürü çok memnunlar. Onlar için önemli olan suçlunun yakalanması. Neden daha derine inip, cinayete teşebbüs ettiren nedenler araştırılsın ki? Amsterdam ve Lahey’in caddelerinde bu hava hakim.

Ancak şu da bir gerçek ki Theo Van Gogh cinayeti, sadece Hollanda’da değil, müslüman azınlıkların yaşadığı bütün Avrupa ülkelerinde aslında daha iyi bertaraf edilebilecek bazı eksikliklerin de gözler önüne serilmesini sağladı. Amsterdam’dan çıkan karar adil olsa da, sorunun çözümüne yetmez. Bu soruna çözüm mahkemelerden değil, siyaset ve toplumdan çıkacaktır.