1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Wolfowitz'in başarı şansı ne?

Arthur Landwehr18 Mart 2005

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in Washington yönetimi tarafından Dünya Bankası Başkanlığı’na önerilmesine insan hakları ve kalkınma örgütlerinin tepki göstermesi pek sürpriz olmadı. Bush kabinesindeki “şahinlerin“ başında gelen Wolfowitz, Irak savaşının da baş mimarlarından biri olarak gösteriliyor. Arthur Landwehr, Wolfowitz’in yeni görevini ve başarı şansını değerlendirdi:

https://p.dw.com/p/AZxe

“Dünya Bankası Guvarnörler Kurulu’nun gönlünde yatan aday gerçekten de Paul Wolfowitz miydi? Kesinlikle hayır! Çünkü Wolfowitz, Bush kabinesinin, “şahin“ diye nitelendirilen muhafazakar üyelerinden biri. Askeri tehditlerin “önleyici darbe“ diye adladırılan yöntemle bertaraf edilmesini öngören “Bush Doktrini“nin hazırlayıcı ve Irak savaşının da baş mimarı olarak biliniyor. Ayrıca ABD’nin dünyada sadece “önder“ değil aynı zamanda “yöneten“ ülke olması gerektiğinin en hararetli savunucularından.

Böyle birinin, kalkınmakta olan ülkelere para yardımı yapan Dünya Bankası’nın başkanlığı için uygun olmadığını düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Bu göreve getirilecek kişinin, üçüncü dünya ülkelerine daha fazla sempatiyle bakan ve sorunları barışçı yollardan çözmeyi benimseyen bir yapıda olması gerektiği savunuluyor.

Ancak Wolfowitz bu profile pek uymayan, hatta tam bir “çetin ceviz“ olarak nitelendirilebilecek biri. Başkan Bush da belirlediği bu isimle, Dünya Bankası’nın ABD için ifade ettiği öneme ilişkin şu mesajı vermeye çalışıyor: “Biz Dünya Bankası’na en fazla ödeme yapan ülkeyiz, en güçlü biziz ve dolayısıyla da gündemi biz belrileriz!“ Bu tahrik dolu mesaj yerine ulaşmışa benziyor.

Uluslararası organizasyonlara karşı genelde eleştirel yaklaşan Bush yönetiminin aldığı bu kararın, olmulu bir yönü de var aslında: Paul Wolfowitz gibi biri, sadece kahvaltılarda boy gösteren klasik bir direktör olmayacaktır. Dünya Bankası Başkanlığı için başka isimler de gündeme gelmişti. Örneğin, ünlü bilişim şirketi Hewlett-Packard’ın görevine son verilen eski yöneticisi ve 2 milyar doları aşan kişisel servetiyle dünyanın sayılı zengin kadınlarından biri olarak gösterilen Carly Fiorina ya da Rock grubu U2’un İrlandalı solisti Bono gibi.

Ancak sözkonusu isimlerden birini önermek, Washington’un, “Dünya Bankası bizim için pek fazla bir öneme sahip değil“ şeklindeki bir mesajı olarak da algılanabilirdi. Oysa Paul Wolfowitz gibi güçlü ve önemli bir isimi Dünya Bankası Başkanlığı için tesbit eden Bush yönetimi, tam tersine, bu kuruluşa ne kadar çok önem verdiğininin altını çizdi.

Diktatörlüklere karşı tavizsiz yapısıyla ünlenen Wolfowitz, özel anlaşmalar, sözleşmeler ve benzeri kurallar dizisine bağlı kalmayı pek sevmiyor. Bu özelliği, onun Dünya Bankası’ndaki işini pek de kolaylaştırmayacaktır. Aynı zamanda yıllardan buyana bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gerektiğini de savunuyor. Ancak bu tutum, Amerika’daki Yahudi cemaati ile çok yakın ilişkiler içinde olan bir için pek de normal olmasa gerek. İsrail yanlısı toplantılarda bile bu görüşlerini dile getiren Wolfowitz, bu uğurda ısıklanmayı bile göze almıştı.

Paul Wolfowitz gerçekten de Dünya Bankası Başkanlığı’na seçilirse –ki bundan en ufak bir şüphe dahi bulunmuyor- o zaman Dünya Bankası’nın daha da fazla Washington’un dümen suyuna kapılması kuvvetle muhtemel. Bu, bazı avantajları da beraberinde getirecektir.

Dünya Bankası, Amerikan hükümetinin tüm kademeleriyle yakın bir ilişki içinde olacak. Bu, hiç de küçümsenmemesi gereken bir durum. Tıpkı, Wolfowitz’in olası başarısının küçümsenmemesi gerektiği gibi. Çünkü siyasi kariyerinin büyük olasılıkla son görevini üstelenecek olan Paul Wolfowitz, “Bay Dünya Bankası“ olarak adını tarih kitaplarının sayfalarına altın harflerle yazdırmak için, elinden geleni ardına koymayacaktır.“