1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yaşam hakkı tartışılamaz

Daphne Antachopoulos / DW10 Ekim 2005

2004 yılında uygulanan ölüm cezalarının sayısında artış kaydedildi. Avrupa Konseyi, Dünya Ölüm Cezasıyla Mücadele Günü’nde ABD ve Japonya’dan ölüm cezasını yasalarından çıkarmasını istedi. DW’den Daphne Antachopoulos’un değerlendirmesi:

https://p.dw.com/p/AZtK

“Toplam 44 ülkenin imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ölüm cezasının uygulanmasını yasaklıyor. Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen ülkelerin ölüm cezasını kaldırmaları şart. İki dünya savaşı atlatmış olan Avrupa, demokratikleşme sürecinin ne kadar zorlu bir yol olduğunu iyi biliyor. Bu nedenle, Avrupa Birliği ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ölüm cezasının kaldırılmasında ısrar etti ve bu konuda vatandaşlarının da onayını aldı.

Peki, Avrupa gerekli yasal düzenlenemeleri yaptı diye geriye yaslanıp rahat bir nefes alabilir mi? Elbette hayır, çünkü ölüm cezası hem demokratik rejimlerde hem de diktatörlüklerde sıkça politik bir araç hala olarak kullanılıyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde ölüm cezasını yürürlüğe koyma sözüyle politikacılar oy toplamaya, seçim kampanyaları yürütmeye çalışıyor. Amerika Birleşik Devletleri dışında demokratik bir sistemle yönetilmesine rağmen ölüm cezasını uygulayan bir diğeri ülke de Japonya.

Uzmanlar, caydırıcı rolü ve yeniden suç işleme riskini yüzde yüz ortadan kaldırması dolayısıyla hükümetlerin ölüm cezasını uygulama eğilimi taşıdıklarına dikkat çekiyor. Ölüm cezasının uygulanmasına taraf olanlar, ölüme ölümle karşılık vermenin en doğru yol olduğunu iddia ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ceza sistemine bakıldığında, ceza kanunlarının tabandan, yani halk hareketi ile oluştuğu politik ve demokratik boyutlu uzun erimli değerlendirmeler sonucu ortaya çıkmadığı anlaşılıyor.

Ayrıca ölüm cezasının kaldırılmasının suç işleme oranını arttırdığına ilişkin kesin bilgi de yok. Ölüm cezasının suçu işleyen kişi ile yakınları için geri dönüşü olmayan bir uygulama olduğu ise ortada. Bir de masum insanların zaman zaman adalet sistemindeki hatalar yüzünden ölüm cezasına çarptırıldıklarını düşünürsek durumun ciddiyeti daha da iyi anlaşalıyor.

Bu arada Afrika ya da Asya’daki kimi dikdatörlüklerde ölüm cezası rejimin idamesi için bir araç. Özellikle Çin’de ölüm cezası yönetim karşıtlarını ortadan kaldırmak için kullanılıyor ve çoğu zaman adil yargılanma süreci gerçekleşmeden alınıyor.

Peki, Uluslararası Af Örgütü’nün bugün yeni sayıları açıklayacak olması bir şey değiştirecek mi? Elbette hayır, çünkü istatistikler ölüm cezalarının nedenleri ve sonuçları hakkında bir bilgi vermiyor. Oysa ölüm cezasıyla mücadelede en etkili yöntem insanların ölüm cezasının neden ve nasıl yaşandığına kafa yorması ile mümkün. Ölüm cezasının uygulandığı demokratik ülkelerde bile insanlar yaşamanın en temel hak olduğunu anlayamamışken, diktatörlüklerde böylesi cezaların varolmasına şaşırmamak gerek.

Ölüm cezası ile mücadelede etkili olabilmek için hem politik hem de ekonomik baskıyı arttırmak gerekiyor. Baskı yapılacak kesim ise ölüm cezasını uygulayan yönetimler olmalı. Bu konudaki adımlar çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlansa da, üzerine gitmek gerkiyor, çünkü ölüm cezasının uygulanması iktidarların elinde ve kaldırılması konusunda da sorumluluk onların. Halkı ölüm cezasının yanlış olduğuna ikna edecek olanlar yine hükümetler. Bu herkesin bildiği bilgelik dolu bir bir açıklama değil, Avrupa’nın geçmişinden çıkardığı ders.”