1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

02.03.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Çelik Akpınar2 Mart 2004
https://p.dw.com/p/AbvW

Alman basınında bugün manşet ve yorumlara farklı konular yansıyor. Bunlar arasında, Türkiye’nin AB üyeliği, haftasonunda yapılan Hamburg Eyalet Meclisi seçimleri ve Belçika’da dün başlayan Dutroux davası bulunuyor.

Önce Viyana’da yayımlanan Kurier gazetesiyle basın özetlerine başlıyoruz. Gazete, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

”Komşularıyla anlaşmazlıkları bulunan ve yöresel bir güç olan Türkiye’nin üye olmasıyla AB’nin sınırları Suriye ve Irak’a kadar uzanacak. Bu riskli bir durum. Ülkede demokrasi askerlerin etkisi altında; askerler laikliğin garantisi durumunda, ama din de özel olmaktan çok, toplumu ilgilendiren bir konu. Ekonomik açıdan Türkiye kalkınmakta olan ülke konumunda. Çalışanların yüzde 45’i tarım sektöründe faaliyet gösteriyor. Bu durumda AB, Türkiye’yi kısa sürede üyeliğe kabul etme yeteneğinde bulunmuyor. Bu çekincelere rağmen üyelik müzakerelerine bu yıl başlama kararı alınmak isteniyor. Aslında AB tüzüğünde, müzakerelerin mutlaka olumlu sonuçlandırılması diye bir zorunluluk da yok. Ama tabii Türkler'e bu gerçeği söyleyecek hangi AB politikacısı cesaret gösterecek, o da başka bir soru.”

Alman basınından seçtiğimiz yorum özetlerine, Almanya çapında etkileri olacağı anlaşılan ve bugün de manşetlerden inmeyen Hamburg Eyalet Meclisi seçimlerinin sonuçlarıyla devam ediyoruz. Münih’te yayımlanan Abendzeitung gazetesi yorumuna, ”Almanya muhafazakar cumhuriyet olma yolunda mı” başlığını atmış ve şöyle devam ediyor:

”Hiçbir dönemde Hristiyan Birlik partileri art arda bu kadar çok seçim zaferi kazanmamış, hiçbir zaman bu kadar eyalette Hristiyan Demokratlar iktidar olmamışlardı ve hiçbir dönemde Sosyal Demokrat Parti bugünkü kadar batağa saplanmamıştı. Acaba, muhafazakar değerlerin yeniden doğuşunu mu yaşıyoruz? Hayır, aslında bu son gelişmenin açıklaması çok basit. Öncelikle seçmenin eyalet seçimlerini iktidara fatura çıkarmak için kullandığı hep bilinir. İkincisi, seçmenin siyasi partilerle geleneksel bağlantıları gittikçe kaybolmakta. Ve üçüncüsü, Hristiyan Birlik partilerinin bu kadar oy toplaması, çok iyi şeyler yaptıkları veya planladıkları için değil, iktidardaki koalisyon hükümetinin hata üzerine hata yapması ile yakından ilgili.”

Yine aynı konuda Handelsblatt gazetesinin yorumu da şöyle:

”Hristiyan Birlik partileri, Sosyal Demokrat Parti’den duyulan hoşnutsuzluktan oy sağladıkça, sadece ana muhalefet partisi konumunda kalmayarak, daha da güçleniyor. İlerleyen aylarda bir de bakacağız ki Almanya’nın yönetim dümenine Hristiyan demokratlar oturmuşlar. Ama ana muhalefetin kaptan ehliyeti de bulunuyor mu acaba? Vatandaşın kolay anlayabileceği, kamuoyu için çekici bir reform yol planı olması gerek örneğin. Ayrıca, Hristiyan Demokrat Birlik ile Bavyera’daki kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik arasında ve ayrı ayrı her iki parti içinde birlik/bütünlük olması şart. Ve, AB’nin önümüzdeki değişim sürecini gerçekleştirme yeteneğine sahip olması gerekli. Bu üç alanda da Hristiyan Birlik partilerinin daha epeyce yol katetmesi zorunlu. Zira seçmen gerçi hükümetten hoşnut değil ama, Hristiyan Birlik partilerine de fazla güvenmiyor."

Son olarak Belçika’da dün başlayan ve kamuoyunun dikkatle izlediği Dutroux davasına ilişkin bir yoruma kısaca göz atmak istiyoruz. Hamburger Abendblatt gazetesi, çocuk katili olarak suçlanan Dutroux ile işbirlikçileri hakkında dava başlatılması için Belçika makamlarının sekiz yıl beklemelerini eleştiriyor. Gazete, Belçika polisi ve adalet makamlarının, Dutroux’nun geniş bir alana yayılmış bir sübyancı çetesinin başı, buzdağının ucu olabileceği şüphesine bu kadar panikleyerek tepki göstermesinin anlaşılmaz olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor:

”Yüzyılın davasının bu sorulara yanıtlar vermesi pek olası değil. Ama dün başlamış olması dahi, -yaşanan soruşturma skandallarından sonra- bir mucize niteliğinde."