1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 0203 Presseschau 2

2 Mart 2010

İran'ın nükleer programında Çin faktörü, Rusya-Avrupa ilişkileri, İtalya'daki yolsuzlukla mücadele tasarısı ve AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Ashton'ın görevdeki 100 günü, Avrupa basınından aktaracağımız konular.

https://p.dw.com/p/MHYm
Fotoğraf: dpa - Bildfunk

Avrupa gazetelerinden derlediğimiz basın özetlerine Der Standard adlı Avusturya gazetesinin, Çin'in Batılı devletlerle İran arasındaki anlaşmazlıkta oynadığı rolü konu alan yorumuyla başlıyoruz. Viyana'da yayımlanan gazete, Çin'in bölgedeki Amerikan nüfuzunu kırmak için İran ile stratejik ortaklık kurmak isteyebileceğini vurguluyor:

“Viyana'daki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nnın yetkili kurulları ne kadar, İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tartışıp, Ajansın uzlaşma önerisinin gündemden kalktığını teyit etseler de, Çin temsilcisi müzakere imkanlarının tükenmediğinde ısrar edecektir. Çünkü Çin'in gözündeki atom silahlarıyla donanmış bir İran, ABD ve İsrail'in gözündeki İran'dan son derece farklıdır. Çin'e göre İran, daha küçük, başa çıkılabilir ve yararsız olmayan bir ülkedir. Stratejik açıdan Çin ile İran nükleer gücü arasında ittifak kurulması, ABD'nin körfez bölgesindeki enerji rezervlerine tek başına sahiplenmesini sona erdirebilecek bir adım olabilir.”

La Presse de la Manche adlı Fransız gazetesinden aktaracağımız yorumun konusu ise Rusya-Avrupa ilişkileri. Rusya devlet başkanının Fransa ziyareti vesilesiyle kaleme alınan yorumda şu görüşlere yer veriliyor:

“Asya kıtasında kalan Sibirya'daki muazzam topraklarına rağmen Rusya bir Avrupa ülkesidir. Avrupa'nın gerçekten kalkınma ve güvenliğin kalesi olmasını arzuluyorsak, Rusya'yı dengeli bir şekilde Avrupa Birliği'ne bağlamanın yollarını aramalıyız. Eski Fransa Cumhurbaşkanlarından Charles de Gaulle, Avrupa'yı Atlantik Okyanusu ile Ural Dağları arasına sığdırırken sadece kulağa hoş çalınan bir deyim kullanmak istememiş ama aynı zamanda yeni ve değişen dünyaya bir jeostratejik vizyon da kazandırmıştı. Diğerlerini üstünlük iddiasından caydıracak büyüklükteki bölgelerden oluşan bir dünyayı kastetmişti.”

Yine Fransız gazetelerinden La Croix, aynı konuya ayırdığı yorumda, Avrupa'nnın Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi gerektiğine işaret ediyor:

“Çin ve Amerikan süper güçlerinin belirleyici oldukları dünyamızda Avrupa, Rusya ile ilişkilere önem vermelidir. Moskova, Ortadoğu ve İran gibi önemli diplomatik konularda destek ve gerekli bir karşı ağırlık oluşturabilir. Ayrıca ekonomik durumunun iyi olmamasına rağmen Rusya'nın önemli bir ortak olduğu da unutulmamalı. Rusya devlet başkanı Fransa ziyareti sırasında Mistral tipi Fransız savaş gemilerine ilgi duyduklarını da dile getirebilir. Dimitri Medvedev kamuoyunda hamisi Putin'den daha iyi bir imaja sahip. Fransa da, Paris-Moskova mihverini güçlendirmede bu avantaja güveniyor.”

İsviçre gazetelerinden Neue Zürcher Zeitung'dan aktaracağımız yorumda ise, İtalya hükümetinin onayladığı yolsuzlukla mücadele tasarısı mercek altına alınıyor:

“İtalya hükümeti bu hamleyle, öncelikle merkez sağ kanadın önde gelen isimlerinin karıştığı son yolsuzluk skandallarına tepki göstermiş oluyor. Taslağın bakanlar kurulundan geçmesinde ay sonundaki yerel seçimler de rol oynadı. Berlusconi'nin, yargının temsilcilerini sık, sık siyasi kararlar almakla suçlamış olması bakımından, bu adım ironi de içeriyor. Ancak son skandallar hükümeti, soruşturma hakimlerinin telefon dinletme yetkisini kısıtlayan daha önceki yasa taslağını da seçim sonrasına ertelemek zorunda bıraktı.”

Madrid'de yayımlanan El Pais adlı İspanyol gazetesinin, AB dış ilişkiler yüksek temsilcisinin görevdeki ilk yüz gününü değerlendirdiği yorumuyla basın özetlerine son veriyoruz:

“Catherine Ashton'un aldı ilk kararlar Avrupa Birliği'nde alarm zillerinin çalmasına yol açtı. Dış ilişkiler yüksek temsilcisi ve AB Komisyonu başkan vekilinin ilk tasarrufları hayal kırıcılığın da ötesine geçti. Değerlendirme için ilk yüz günün dolmasını beklemek gerekmez. Haiti'deki dramatik insani krizde AB'nin adı bile duyulmadı. AB'nin Washington büyükelçiliğine atadığı kişinin tek liyakati, Ashton'un amiri Barroso'nun kabinesinde çalışmış olması. Bu atama, adam kayırma kokmuyor mu? Ashton AB'nin diplomatik servisini kurarken bu kriterleri uygulayacaksa, üye devletler onay verip vermeyeceklerini iyi düşünmelidirler.”

© Deutsche Welle Türkçe


Derleyen: Ahmet Günaltay


Editör: Murat Çelikkafa