1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

05.10.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu5 Ekim 2004
https://p.dw.com/p/Abt9

Alman basınında bugün yer alan yorumlar Türkiye’nin AB ile müzakere sürecine kilitlenmiş durumda. Alman basınının Türkiye konusunda tamamen ikiye bölünmüş olduğu dikkat çekiyor.

Braunschweiger Zeitung,

Türkiye’ye karşı dürüst davranmak gerektiği uyarısında bulunuyor:

"Müzakereler ille de tam üyelikle sonuçlanmak zorunda değil. Ancak bu açıkça söylenmeli. Avrupa sürekli oyalama ve yeni talepler gündeme getirmekle sadece, şimdiye kadarki vaadlerinin aslında boş laflar olduğunu gösteriyor. NATO üyesi Türkiye’nin sadece uzatılan uzun ipin peşinde koşturması isteniyor. Avrupa bu çizgide kalırsa bu korkunç bir sinyal olur. Çünkü o zaman Avrupa’nın geçmişte Türkiye’yi başına musallat olan sırnaşık biriymiş gibi belli belirsiz vaatlerle baştan savdığı izlenimi doğabilir."

Hannoversche Allgemeine Zeitung

şu değerlendirme göze çarpıyor:

"Şu an olayları biraz frenleyen Berlin’in politikaları değil, Brüksel bürokrasisi. Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen bir nevi, ‘light’ diye tanımlanabilecek müzakereleri başlatmaya hazırlanıyor. Bu müzakerelerin tam olarak ne zaman başlayıp ne zaman biteceğini bilen yok, ayrıca üyelik gerçekleşse bile Türkiye’nin uzun vadeli olarak Avrupa istihdam piyasasının dışında bırakılması hedefleniyor. Verheugen’ın belgelerinde, Alman iktidar partilerinin dile getirmeye cesaret edebildiğinden daha fazla endişe görülüyor. Daha şimdiden tam üyeliğe alternatifler düşünülmesi, Avrupa’nın halkoylamalarından hayır yanıtı çıkması gibi olabilecek tüm ihtimaller üzerinde durduğunu gösteriyor."

Nordwest Zeitung

gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

"Şimdiye kadar genelde kartlar kapalı oynanıyordu. Türkiye’nin müzakerelerin karmaşıklaştırılması sayesinde en erken 15 ila 20 yılda üye olabileceği iması göz boyamadan başka birşey değil. Çünkü 15 yılda temel sorunlarda bir değişme olmayacak. Türkiye ile birlikte ilk kez bir Müslüman ülkenin, Hristiyan değerlerin hakim olduğu Avrupa toplumunun bir üyesi haline geleceği, bunun Avrupa için büyük bir kültürel dönemeç olacağı söyleniyor. Aynı zamanda 90 milyonluk nüfusuyla bir dev Avrupa’ya girmiş olacak. Bugünden kimsenin tam olarak göremeyeceği bu risk ve korkular nedeniyle müzakerelere başlanması büyük bir iyimserlik ve coşkuyla karşılanmamalı. Bir şekilde herşey olacağına varacak. Ama kapalı gözlerle otomobil sürerseniz ancak duvara toslarsınız."

Westdeutsche Zeitung

gazetesinin yorumunda şu satırlar yer alıyor:

"AB raporunda diplomatik bir ifadeyle, ‘Türkiye’de artık sistematik işkence yok’ deniyor. Güzel. O zaman sistematik olmayan işkence de hemen ortadan kalkmalıdır. AB’ye girmek sadece refahın artması ve serbest dolaşım değil, aynı zamanda Avrupa değerler bütününü kendi ülkesinde uygulamaya ve ulusal yetkilerin Brüksel’e devrine hazır olunmasıdır. Türk hükümetinin buna hazır olduğu şüpheli. Şunu anlaması gerek: AB Türkiye’ye değil, Türkiye AB’ye girmek istiyor."

Abendzeitung

gazetesi ise tam üyeliğe alternatif getirmeye çalışanları hayalperestlikle suçluyor:

"İtirazlar ne kadar ağır bassa da, kendi içlerinde büyük zayıflıkları var. Olmayan, hayali alternatifleri gündeme getiriyorlar. Türkiye çoktandır AB yolunda. Gerçekçi düşünecek olunursa, Türkiye’ye hayır demek, köprüleri atmak artık düşünülemez bile. Türkler burada yaşıyor, çalışıyor. Ekonomik ve sosyal alanda kurulan bağlar çözülemeyecek kadar sıkı ve içiçe geçmiş durumda. Buna küreselleşme deniyor ve bu, parmak işaretiyle durdurulabilecek bir süreç değil. Bu nedenle Türkiye’yi, Avrupa’nın değerlerini temsil eden bir kurum içine çekmek makuldür. Bu herhalükarda, hayalkırıklığı yaşayan 90 milyon Türk’ü radikal İslam’ın içine itmekten daha iyidir."

Handelsblatt

gazetesinin yorumunda ise Yeşiller partisinin Türkiye’ye silah ihracatı konusunda geçmişteki çekinceleri hatırlatılıyor ve müzakerelerin başlamasıyla partinin bu çekinceleri bırakmak zorunda kalacağı belirtiliyor:

"Avrupa Komisyonu çarşamba günü Türkiye’ye yeşil ışık yaktığında Yeşiller, politikalarının ciddiyeti konusunda gerçek bir sınavla karşı karşıya kalacak, Almanya’nın Türkiye’ye silah ihraç etmesi konusundaki çekincelerini bırakması gerekecek. Çünkü etik konularda en kılı kırk yaran kişi bile bir yandan bir ülkenin Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğini doğrulayıp, diğer yandan insan hakları ihlalleri endişesiyle silah ticaretini reddetmeyi gerekçelendiremez."