1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

09.07.2009 - Avrupa basınından özetler

9 Temmuz 2009

Avrupa gazetelerinde bugün G-8 Zirvesi'nde varılan iklim anlaşması ve Çin'in Sincan bölgesinde yaşanan olaylar çeşitli açılardan değerlendiriliyor.

https://p.dw.com/p/IkGM
Fotoğraf: AP

Basın özetlerimize bir Danimarka gazetesi ile başlıyoruz. Kristeligt Dagblad gazetesi G-8 Zirvesi'nde iklim politikası konusunda varılan uzlaşıyı şöyle değerlendiriyor:


“G-8 Zirvesi, zengin ülkelerin karbondioksit emisyonlarını 2050 yılına kadar yüzde 80 oranında azaltma hedefi belirlemesiyle umutlu başladı. Böylece Sekizler Grubu'nda iklim politikasına ilişkin daha derin görüş ayrılıkları yaşamasının önüne geçildi. İklimin korunması, küresel bir ödev. Bu konuda özellikle zengin ülkelerin payına düşen sorumluluk ise atılan adımları ileriye taşıyarak öncülük etmesi…“


Almanya'nın önde gelen gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung da eski ABD Başkanı George Bush'a atıfta bulunarak şu değerlendirmeyi yapıyor:


“Bu yüzyılın ortasına dek karbondioksit oranlarını yarı yarıya azaltmak konusunda iki yıl önce Heiligendamm’da Obama’nın selefi Bush’u sadece düşünmesi için ikna edebilmek hayli yorucu olmuştu. Ancak şimdi Obama, karbondioksit emisyonunu 2050 yılına dek yüzde 80, ya da daha fazla, azaltılmasında diğer sanayileşmiş ülkelerle birlikte yükümlülük altına giriyor. Bush böylesine dik kafalı, inatçı olmasaydı, dünya biraz daha fazla ilerlemiş olurdu herhalde. Ancak şimdi mümkün olduğunca hızlı bir şekilde emisyon oranları düşürülmeli, orta vadeli hedefler belirlenmeli ve aynı zamanda uzun vadeli hedeflerin ne olacağı ortaya konmalı. İklim politikası, bedeli bugün ödenmesi gerektiğinden, meyvelerini ise sonra toplamak mümkün olduğundan kolay bir çaba değil. Bu nedenle her şeyden önce LAquila’da alınan iklim kararları bir başarıdır.”


Yine bir Alman gazetesi Financial Times Deutschlandda yer alan yorum ise şöyle:


“G-8 Zirvesi’nde iklimin korunması konusunda hala çok yeterli olmasa da birçok hedefe ulaşıldı. Uluslararası müzakere mekanizmasındaki atalet göz önüne alınacak olursa, atılan adımlar sevindirici. Ancak şu da unutulmamalı: Toplantıların yapıldığı otelin dışında başka bir dünya var. Bu nedenle Aralık ayının sonuna kadar hem sanayileşmiş ülkelerin bağlı olacağı orta vadeli emisyon indirimi oranları hem de kalkınmakta olan ülkeler için öngörülen hedefler en azından bir başlangıç yapmak üzere belirlenmeli ve tek tek ülkelerle devletler toplulukları arasında paylaştırılmalı.”


Çin'in Sincan bölgesinde yaşanan gerginlik de Avrupa gazetelerinde geniş yer bulan konulardan. Fransa'da yayınlanan Le Monde gazetesinde yer alan bir yorumda gelişmeler şöyle değerlendiriliyor:


“Sincan'daki son ayaklanmanın ne anlama geldiğini kavramak için yaşananlara bir ad konması gerekiyor. O da şu: Çin, eskider Doğu Türkistan'ın bir parçası olan Sincan'ı sömürgesi altına almakta. Ülkenin kuzeybatısındaki bölge, 19'uncu yüzyılın sonunda Pekin tarafından işgal edilmişti. 1949'da komünistlerin iktidara gelmesinin ardından ise Müslüman Uygurların yaşadığı bölge Çinliler tarafından tam anlamıyla Çin'e bağlantı ve kontrol altına alındı. O zamandan bu yana da Sincan, bir tür sömürge. Han kökenli Çinliler ise bölgedeki nüfus dengesini bozmak için en iyi seçim oldu. Özerk bölgenin iki milyon nüfuslu başkenti Urumçi'de, nüfusun üçte ikisinin Han kökenli Çinlilerden oluşması başarıldı.“

Ve bir İspanyol gazetesi. Sol liberal bakışlı El País gazetesi de Çin'deki olayları şöyle yorumluyor:


“Pekin'deki diktatörlük rejimi, her zaman olduğu gibi, yaşanan huzursuzları dış mihrakların desteklediği suçlamasında bulunuyor. Çıkan olaylardan sorumlu tutulan isim de Washington'da sürgünde yaşayar bir aktivist. Ancak gerçekler, sadece dinsel nedenli olsa da her tür sorun karşısında Komünist Partisi'nin beceriksizliğini ortaya koyuyor. Ayrıca Sincan'daki devlet şiddetinin ekonomik nedenleri var. Zira, Sincan, Çin'in en büyük doğal gaz üretiminin yapıldığı ve petrol kaynaklarının bulunduğu bölge.“



Derleyen: Hülya Köylü


Editör: Baha Güngör