1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

10.03.2006 - Alman basınından özetler...

10 Mart 2006
https://p.dw.com/p/AbnB

Polonya’da yaklaşık 2,5 ay önce göreve gelen yeni Devlet Başkanı Lech Kaczynski’nin, Almanya’nın başkenti Berlin’e yaptığı resmi ziyaret, bugünkü Alman gazetelerinde geniş bir şekilde değerlendiriliyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung, yorumunda, Kaczynski’nin temaslarını şöyle değerlendiriyor:

„Humboldt Üniversitesi’nde eşcinsellerin, Kaczynski’nin konuşmasını protesto etmesi ile meydana gelen tatsızlık, aslında Polonya Devlet Başkanı’nın konuşmasında sadece kısaca değindiği bir noktayı gözler önüne serdi: Avrupa’daki tüm batılılaşma rüzgarlarına ve ülkeler arasında farkların sözde kaybolmasına rağmen, aslında AB’nin batısındaki vatandaşlar ile doğusundaki vatandaşlar, bambaşka dünyalarda yaşıyorlar. Ülkesini, AB’deki reform sürecini sürekli frenleyen bir konuma getiren Kaczynski’nin, gerçekten Polonya’nın çıkarlarını koruyup korumadığı tartışmalı. Polonya’nın üye olduğu AB, genişlemek ama aynı zamanda da bağları derinleştirmek istiyor. Kaczynski ise sadece mümkün olduğu kadar genişlemeden yana ve ülkesinin egemenlik haklarından daha fazla feragat etmeye yanaşmıyor. Ama peki Polonya bu kadar çok talepte bulunduğu AB’ye kendi ne vermeyi planlıyor?“

Münih’te çıkan Abendzeitung da yorumunda Kaczynski’ye yüklenmiş:

“İdam cezasını talep ediyor, eşcinsellere sataşıyor. Polonya’nın koyu muhafazakar Devlet Başkanı Lech Kaczynski, AB hakkında da pek hoş bir tavır sergilemiyor. Polonyalı lider, “dayanışma içinde bir Avrupa” ifadesini kullandığında, aslında diğer ülkelerin Polonya’ya vermesini istediği desteği kastediyor. AB, doğuya doğru entegrasyonda başarı için Polonya’ya ihtiyaç duyuyor, ancak Kaczynski, bunun için yüksek bir bedel talep edemez ve Berlin ziyareti sırasında da bu gerçeği farketti: Almanya Başbakanı Merkel, soğuk bir havanın hakim olduğu temaslarda, iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarını vurguladı. Kaczynski, seçildiği zaman, Rus bir politikacı, Polonya’nın yeni Devlet Başkanı’nı “Avrupa’nın başağrısı” olarak nitelendirmişti. Alman hükümeti de şimdi bu başağrısı ile mücadele etmeye başladı.”

İran’ın tartışmalı nükleer programının BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesi, Eßlinger Zeitung adlı gazetenin yorumunda şöyle değerlendiriliyor:

“Güvenlik Konseyi’nin elinde şimdilik sadece en zayıf tepki yöntemi yani, İran’ın dönem başkanı tarafından kınanması var. Ardından ise ciddi yaptırım tehditi olmayan bir karar çıkabilir. Ancak Güvenlik Konseyi’nden çıkan benzeri kararların ne kadar etkisiz olduğu, İsrail hakkında alınan sayısız kararda ve son olarak da Sudan örneğinde görüldü. İran ve ABD arasındaki karşılıklı söz düellosunun devam edeceği kesin, ancak krizin gidişatı hala muallakta.“

Baden-Baden’da çıkan Badisches Tagblatt’a bakıyoruz:

“İran’ın argümanları en azından bir noktada makul görünüyor. Neden, bu hakkı bulunan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in dışındaki ülkelerin nükleer silaha sahip olmasına izin veriliyor? Neden Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore’ye göz yumuluyor? Örneğin Hindistan ve Pakistan arasındaki gerginlik, bölgeki iki gücün atom bombasına sahip olduğu gözönünde bulundurulursa, çok farklı bir boyut kazanıyor. Bu nedenle Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın da Güvenlik Konseyi’nde masaya yatırılması ve bazı nükleer güçler anlaşmaya imza atmamakta direnirken, bazıları da artık uymazken, ne işe yaradığının tartışılması gerek."