1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

12.10.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Murat Çelikkafa12 Ekim 2004
https://p.dw.com/p/Abt4

Almanya’da Hristiyan Birlik Partileri tarafından ortaya atılan ”Türkiye’nin AB üyeliğine karşı bir imza kampanyası başlatılması” önerisi, bugünkü Alman basınının bir numaralı yorum konusunu oluşturuyor. İrili ufaklı pekçok gazete, çeşitli boyutlarıyla bu öneriyi ele alıyor. Ancak muhafazakar eğilimdeki gazetelerde yeralan yorumlar dahil, genel görüş böyle bir kampanyanın toplumda gereksiz yere kutuplaşmalara neden olacağı şeklinde.

Frankfurter Allgemeine Zeitung

’da konuyla ilgili şu satırları okuyoruz:

"Hristiyan Birlik Partileri, böyle halkın imzasının arkasına saklanarak dile getirdikleri tehditlerden medet umacaklarına, seçim kampanyası döneminde Avrupa konusunda nasıl bir politika izleyeceklerini anlatmalıydılar. İmza kampanyası gibi bir adım yanlış beklentiler doğuracağı gibi, plebisit kapısını aralayarak, halk oyuna gitme fikrini savunanların işine yarayabilir. Oysa parlamenter demokrasi, savundukları tezi geçerli kılabilmeleri ve karşı cepheyi bile ikna edebilmeleri için onlara yeterli imkanı tanımaktadır.”

Başkent Berlin’de çıkan Die Welt gazetesinin konuyla ilgili yorumu ise şöyle:

”Eğer halkın fikri sorulacaksa bunun yolu referandum olmalıdır. İmza kampanyası belki sadece Türkiye’nin üyeliğini istemeyen çevrelerin boyutunu görmek için yararlı olabilir. Fakat böyle bir aksiyon, Ankara’nın üyeliğini savunanları ya da bu konuda fikri olmayanları belirleyemediği için, sonucu bir işe yaramayacak, hükümet yine bildiğini okuyacaktır.”

Düsseldorf’ta yayımlanan ekonomi gazetesi Handelsblatt ise muhafazakar partilerin işin kolayına kaçtığını belirterek yorumunu şöyle sürdürüyor:

”Muhalefetin derdi eğer Türkiye’nin üyeliği konusunda kamuoyunun açıkça tartışamaması ise, o zaman bunun çaresini aramak için istikrarlı davranmalıdır. Eğer referandum isteniyorsa, bu amaçla gereken Anayasa değişikliği için üçte ikilik meclis çoğunluğunu sağlamak gerekir. Oysa Hristiyan Demokratlar şimdiye kadar bu konuda hep kaçak güreşti. Yoksa Merkel şimdi fikrini mi değiştirdi?”

Münih kentinde çıkan ve Almanya’nın etki siyasi gazetelerinden biri olan Süddeutsche Zeitung, Merkel ve Stoiber’in hesabına geldiğinde, halkın fikrini sormayı akıl edebildiğini, oysa ne zaman referandum veya benzeri konular geldiğinde ilk ve en sert tepkinin hep Birlik Partileri’nden geldiğini hatırlatıyor ve ekliyor:

”Angela Merkel, Hristiyan Demokratlar’ın genel başkanı olduğu günden bu yana prensipler önemini yitirmiş gibi görünüyor. Adenauer’den Kohl’e kadar tüm seleflerinin söylemlerinin aksine, Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğini kesin bir dille reddediyor... İmza kampanyası önerisi, tümüyle bir aldatmacadan ibarettir. Ayrıca Türkiye’nin hiçbir zaman AB kriterlerini yerine getirmeyeceği ve dolayısıyla da üye olamayacağı savı, makul olmaktan ve her türlü siyasi dayanaktan yoksun."

Financial Times

’ın Almanya baskısında ise şu satırlar var:

”Anlaşılan iş şimdi de sokaklara dökülecek.(...) Oysa bu fikir Stoiber’in söylediği gibi sağduyunun değil, olsa olsa kurnazlığın eseri. ”Türkiye’yi istemiyor musunuz? O zaman hemen şurayı imzalayın” düşüncesinden muhafazakarların derhal vazgeçmesi gerek. Eğer birlik partileri Türkiye’nin üyeliğini gerçekten Almanya’nın bir ”kader meselesi” olarak görüyorsa, böyle ne idüğü belirsiz tahrik yöntemleri yerine parlamenter demokrasinin sunduğu imkanlara yönelmelidir."

Bu arada yine Financial Times Almanya baskısında yeralan bir habere göre uzun süredir sürüncemede olan Türkiye’ye Leopar II tankı sevkiyatı konusunda olumlu gelişmeler sözkonusu. Schröder hükümetinin, 1999’dan bu yana tartışılan tank sevkiyatı ile ilgili olumlu karar verme eğliminde olduğunu haber veren gazete, Federal Savunma Bakanı Peter Struck’un büyük bir ihtimalle önümüzdeki Kasım ayında Türkiye’ye giderek bu çerçevede temaslarda bulunacağını kaydetti. Bugüne kadar 7 milyar Euro tutarındaki bin kadar tankın Türkiye’ye verilmesini engelleyen ikitdarın küçük ortağı Yeşiller’in çekincelerinin sürdüğü, ancak yumuşama çizgisinde olduğu kaydediliyor.

Son olarak yine Türkiye’nin AB ile ilişkileri ve Kıbrıs’ın konu edindiği bir yorum aktarıyoruz. Süddeutsche Zeitung’un yorum sayfasında Kıbrıs Rum Kesimi lideri Tassos Papadopoulos’un, Türkiye’ye karşı savurduğu veto tehtidi eleştiriliyor:

"Türkiye ile müzakerelerin başlatılması konusunda ne düşünürseniz düşünün. Ama Papadopoulos’un son çıkışı kesinlikle iki yüzlü bir tutum. Konunun evelliyatını kısaca hatırlayalım: Aslında bu Akdeniz Adası’ın Birliğe dahil edilmesi, Rum ve Türk tarafı arasındaki sorunun tümüyle çözülmesi şartına bağlanmıştı. Ama, uluslararası hukuka göre halen Ada’nın tümünü temsil eden Rum kesimi, adeta hileyle AB’ye dahil oldu. Çünkü Rumlar, Birlik üyeliğini garantiledikten sonra, BM’in barış planını referandumla reddetti. ‘Hayır cephesinin’ en önde gelen isimlerin biri de Papadapoulos’du. Şimdi aynı şahıs, eğer barış planını destekleyen Ankara ile müzakerelerin başlamasını veto etme tehditleri savuruyorsa, kendisin daha da içine çıkılmaz hale getirdiği sorunlu durumu kötüye kullanıyor demektir. Aynı zamanda bu, bölünmüş Kıbrıs’ın AB’ye alınmasının ne denli büyük bir hata olduğunun da açık kanıtı olsa gerek.”