1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

14.09.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Tuba Tuncak14 Eylül 2005
https://p.dw.com/p/AbpD

Avrupa basınında bugün Türkiye’de artan terör, Almanya’da seçim hazırlıkları ve BM Zirvesi dikkat çeken konulardan bazıları. Süddeutsche Zeitung’daki Christiane Schlötzer imzalı yazıda, AB ile başlayacak müzakereler öncesinde Türkiye’deki ortam konu ediliyor. Yorum şöyle:

“Türkiye müzakerlerin başlamasına 20 gün kala dışarıdan, huzursuzluklarla dolu bir ülke olarak görünüyor. Türkiye taraftarı İngiltere, Fransızlar’ı müzakereleri bloke etmemesi konusunda anlaşılan ikna edebildi. Bununla, Türkiye’nin Avrupa’ya demir atmadan rotasız ilerleyen, batma riski yüksek bir gemi olduğu, 15 yıl sürebilecek müzakerelerin açık olan sonucunu ise ne Angela Merkel ne de Jacques Chirac’ın değerlendirmek zorunda kalacağı şeklindeki anlayış yeniden gerçerlilik kazandı. Diğer yandan, AB, Türkiye’nin müzakereler başladıktan sonra da karşıtlar ve anlaşmazlıklarla dolu olacağını gözardı etmemeli. Radikal Kürtler, Avrupa’nın dikkatini çekme çabasında. Ve bu çabaları, Kürt milliyetçiliğinin Avrupa’da hoş görülmediğini kavrayıncaya dek sürecek. Kürtler’in çoğunluğu ise Türkler ile kaynaşmış durumda. Türkiye, Avrupa’daki milliyetçi akımların etkisinden kurtularak çoğulculuğu örnek alırsa provakatörler de tabanlarını kaybedecektir.”

Almanya’nın en çok okunan bulvar gazetesi Bild ise Türkiye’nin Almanya’daki seçimlerde malzeme olarak kullanılmasını ele alıyor:

“Türkiye, anlaşılan gerçekten seçim malzemesi oldu. Almanya’da yaşayan 600 bin Türk kökenli de önümüzdeki Pazar günü sandık başına gidecek. Bu rakam, tüm seçmenlerin yüzde 1.2’sine tekabül ediyor. Yani Türkler, Almanya’yı bundan sonra kimin yöneteceği konusunda etkili olabilir. Sosyal Demokratlar ve Yeşiller bu nedenle Türk seçmenlerin oylarını avlama çabası içinde. Sloganları ise “Bize vereceğiniz her oy, vatandaşlık koşullarının kolaylaştırılması ve Türkiye’nin AB üyeliği için verilmiş olacak.“

Almanya’daki seçimler öncesinde olası koalisyon tartışmaları ise sürüyor. Berlin’de yayımlanan Der Tageszeitung, rakamsal olarak Hür Demoktalar’ın desteğinin Sosyal Demokratlar ile Yeşiller’in iktidarda kalmasını sağlayabileceğini yazıyor. Gazete, yine “Olmaz olmaz” diyerek, eskiden de görev ve sorumluluk gerekçesi ile beklenmedik koalisyonların kurulduğuna dikkat çekiyor. Mannheimar Morgen gazetesi ise diğer formülleri irdeliyor:

“Hıristiyan Birlik ile Sosyal Demokratlar’ın başa baş kalmaları durumunda, muhalefetten ise birlikte bir iktidarı tercih edecekleri kesin. Bunun yanı sıra Sosyal Demokrat, Yeşiller ve Hür Demokratlar’dan oluşacak bir koalisyon da ihtimal dahilinde. Sosyal Demokratlar ile Yeşiller’in, her ne kadar karşı çıksalar da yeni Sol Parti ile koalisyona gitmesi de muhtemel. Kim, kiminle koalisyon yaparsa yapsın, seçmelerin tek isteği var: Erken seçimden istikrarlı bir hükümetin çıkması.”

Süddeutsche Zeitung ise seçmenin birbirinden farklı gibi görünen, ama son derece benzeşen seçim programları ve vaatleri ile kafasının karıştığına dikkat çekiyor. Gazeteye göre, bundan sonraki aşamada karasız seçmen, kime oy vereceğine aklı ile değil duyguları ile karar verecek. Danimarka gazetesi Jyllands Posten ise “Norveç’teki seçimleri Soysal Demokratlar’ın kazanması, Alman Sosyal Demokratlar’ı umutlandırdı” diye yazıyor.

BM’in 60. Genel Kurul Toplantısı basında öne çıkan bir diğer konu. Frankfurter Neue Presse’nin yorumu:

“Savaşları önlemek için, kurulacak bir devletler topluluğunun belirli kural ve sözleşmeleri hayata geçirmesi gerektiği fikrini ilk kez kaleme alan kişi Filozof Emmanuel Kant’tı. Bu fikri, temel alarak 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti başarılı olamadı. 2. Dünya Savaşı felaketinden sonra kurulan BM ise Kant’ın vizyonuna daha yakın, ama hala bu vizyonu tam olarak gerçekleştirebilmiş değil. BM denince, akla geliveren barışçıl bir dünya politikası kadar rüşvet, sonu gelmeyen palavralar, bürokrasi ve etkisiz bir yapı oluyor. “

Fransız gazetesi Le Figaro’nun yorumu ise şöyle:

“ BM, uluslararası meşruiyetin bir sembolü. Kurumu refomdan geçirmeden önce öneminin açık biçimde ortaya konması lazım. Ülkeler hemfikir oldukları bu noktayı hayata geçirmekten ise aciz. Eğer Güvenlik Konseyi reformu başarılı olamadıysa bunun tek nedeni var. O da üye ülkelerin rakiplerinin Büyükler Kulubü’ne almak istememesi. Durum böyle olunca Konsey de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra belirlenmiş güç ilişkilerinden kurtulamıyor.”

Kuzey İrlanda’da da radikal Protestanlar’ın polise yönelik saldırları ve İngiltere’nin terörle mücadele önlemleri de dikkat çeken konulardan. Alman gazetesi Ostsee-Zeitung’un yorumu şöyle:

“İngiltere’de pasaportu için fotoğraflar çektirenlerin artık gülümsemesi yasak. İngiliz makamları, terörle mücadele önlemleri kapsamında, nötr yüz ifadesi zorunluluğu getirdi. Ama Londra’nın bu dahiyane fikirleri, şiddetin yeniden alevlendiği Kuzey İrlanda’da işe yaramıyor. Sadece Kuzey İrlandalılar’ın değil, İngilizler’in de pasaport için poz vermeseler bile keyifleri kaçmış görünüyor. Halk, bölgede birbirine düşman grupları masaya oturtmayı başaran Tony Blair’in ağırlığını koymasını bekliyor. İngiltere, bunu yapmak yerine en son IRA’nın silahları bırakma kararı üzerine, alelacele birliklerini Kuzey İrlanda’dan çekmekle yetindi. Bu da İngiltere yanlısı Protestanlar’ın korkularını arttırdı.”