Alman basınından özetler
14 Ekim 2013Halle kentinde yayımlanan Mitteldeutsche Zeitung'dan, ABD'deki bütçe krizini konu alan bir alıntıyla başlıyoruz basın turumuza:
"Hiç kimsenin, ABD’de Cumhuriyetçilerin yaptığı gibi dünyayı rehin almaya hakkı yoktur. Karşı oldukları sağlık reformunu engellemek için bütçe oylamasını istismar ediyorlar. Oysa iki meselenin birbiriyle hiç mi hiç ilgisi yok. Bunu idrak edememeleri durumunda ekonomik bir felaketi tetikleyecekler. Aynı zamanda siyasi alanda da bir dizi artçı deprem meydana gelmesi kaçınılmaz olacaktır."
Yine aynı konuya değinen Allgemeine Zeitung Mainz da Cumhuriyetçileri eleştiriyor:
"Kavgaya girişen birisi, sahadan galip olarak ayrılacağından emin olmalıdır. Aksi halde, okkalı bir şamar yemiş aptal konumuna düşer. ABD’deki borç üst sınırına dair kavgada da bu okkalı şamarı yiyecek taraf Cumhuriyetçiler olacaktır. Üstelik şamarı onlara bizzat kendi seçmenleri atacak. Çünkü Cumhuriyetçi seçmenler de tıpkı diğer Amerikalılar gibi, bütçe krizinin malî piyasaları vurması durumunda fena halde mağdur olacak. Bu senaryo pek yakında gerçekleşebilir. Zira Barack Obama, ‘herkese sağlık sigortası güvencesi sağlayan Başkan’ olarak ABD tarihine geçmesini engellemeye çalışanlara kesinlikle taviz vermeyecektir. Yaklaşık 50 milyon Amerikalının hâlihazırda sağlık sigortasından yoksun olması ve bu nedenle her yıl 45 bin kişinin hayatını kaybetmesi, önde gelen Cumhuriyetçi politikacıların pek umurunda değil. Ancak er ya da geç kendi seçmenleri tarafından, Obama’nın ortaya koyacağı bir çözümü onaylamaya zorlanacaklardır. Bunun da ötesinde fütursuzca yaptıkları şantajın, âdil bir uzlaşma kültürüyle beslenen demokrasiye büyük ölçüde zarar verdiğini de idrak etmek zorunda kalacaklar."
İtalya’nın Lampedusa adası açıklarında birbiri ardına meydana gelen mülteci dramlarını konu alan bir yorumla devam ediyoruz basın özetlerine. Weimar merkezli Thüringsche Landeszeitung, Almanya ve AB'nin mülteci politikasını sert bir şekilde eleştiriyor:
"Avrupa aşılmaz bir kaleye, Akdeniz de bir ölüler denizine dönüşmemelidir. Lampedusa’daki dehşet verici görüntülerden sonra artık harekete geçmek zaruri bir hale gelmiştir. Eğri oturup doğru konuşalım: AB’nin mülteciler politikası sadece ve sadece ‘laf var, icraat yok’ düsturuna dayanıyor. Örneğin Suriye: Milyonlarca insan savaştan kaçıyor. Bizler Lübnan, Ürdün ve Türkiye’den daha fazla Suriyeli mülteci almalarını talep ediyoruz. Üstelik bu ülkelerdeki mülteci kampları tıka basa dolmuş durumda. Buna karşılık Almanya’ya ise sadece 5 bin Suriyeliyi lütfen kabul ediyoruz. Başka ülkelerin çektiği sıkıntılar, zengin Avrupalıları pek ilgilendirmiyor. ‘Kuzey Afrika’dan gelecek kaçak göçmenlerle de İtalya ve Yunanistan tek başlarına uğraşsın. Ne yapalım, coğrafî konum itibariyle Afrika’ya yakın olmaları onların talihsizliği' felsefesi hâkim. Bu anlayış böyle devam edemez! Geçen yıl Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görülen AB’nin, insanî sorumluluklarını yerine getirmesi için daha kaç kişinin Akdeniz’de can vermesi gerekiyor? Kuvvetle muhtemel Avrupalılar, tüm bunlara gözlerini kapatıp, kısa bir süre sonra rutin gündemine geri dönecek. Bu, Avrupa için utanç vericidir."
Son olarak yine aynı konuyla ilgili Berliner Zeitung'dan seçtiğimiz bir yoruma yer veriyoruz. Gazete, yüzlerce Afrikalı kaçak göçmenin hayatına mal olan faciaların, Avrupa’nın Afrika’ya yaklaşımını değiştirmesine vesile olması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:
"Kaçak mülteciler meselesini ele alırken, Afrika'yı aynı zamanda fırsatlar ve kabiliyetler kıtası olarak da algılamak gerekiyor. Afrika’yı bugüne kadar Avrupa’nın güvensiz dış sınırları için bir yük olarak görmeye alıştık. Böylece, kültürel ve sosyal zenginliklere sahip Afrika ülkeleriyle verimli bir işbirliği yapma fırsatını da kaçırmış olduk. Diğer yandan Afrika’ya bakış açımızı değiştirirken sadece sanat, yaşam tarzı ve folklorik zenginliklerini değerlendirmekle de yetinmemeliyiz. Afrika’nın genel resmini çizerken, şu gerçeği de bu kompozisyona mutlaka dâhil etmeliyiz: Afrika ülkeleri, politik ve ekonomik açıdan yerinde saymalarından da büyük ölçüde kendileri sorumludur."
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Murat Çelikkafa
Editör: Ercan Coşkun