1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

16 Nisan: Evet ve Hayır'dan daha fazlası

6 Nisan 2017

Karar zamanı yaklaşırken kutuplaşma artıyor. 16 Nisan anayasa referandumuna sayılı günler kala sokaklarda kutuplaşmanın izleri hissediliyor. DW'den Diego Cupolo'nun başkent Ankara'dan izlenimleri.

https://p.dw.com/p/2anoE
Türkei vor dem Referendum Evet Unterstützer in Ankara
Fotoğraf: DW/D. Cupolo

Türkiye'de 16 Nisan'da gerçekleşecek olan anayasa değişikliği referandumuna sayılı günler kaldı. Son yapılan anketlerin sonuçlarına göre 'evet' ve 'hayır' başa baş gidiyor. Ülkenin geleceğini derinden ilgilendiren bu iki karşıt vizyonun kutuplaşma yalnızca anketlerde değil, Türkiye sokaklarında da gözlemlenebiliyor.

Seçim otobüslerinin karşı karşıya park etmiş durumda olduğu Kızılay Meydanı'nda hoparlörlerden sloganlar yankılanıyor, vatandaşlar seçim kampanyası bayraklarının ve dağıtılan broşürlerin arasından yollarına devam ediyor. Kampanya çalışanları, yanlarından geçen vatandaşları doğru olduğuna inandıkları yönde oy vermeye ikna etmeye çalışıyor. Başkent Ankara, tarihi referanduma giden süreçte 'evetçiler' ve 'hayırcılar' arasındaki ikna mücadelesine sahne oluyor.

Hukukçuların seçmenlere anayasa değişiklik referandumunda neden 'evet' oyu vermeleri gerektiğini anlatması amacıyla kurulmuş bir seçim çadırında çalışan Serhat Tuğral, "Tarafların başa baş gidiyor olması Türkiye'de demokrasinin varlığını kanıtlıyor" diyor. "Ülkemizin istikrarı için daha güçlü bir lidere ihtiyacımız var, özellikle de darbe girişiminden sonra" şeklinde konuşan Tuğral, sözlerine "Demokrasiyi savunmak zorundayız" diyerek devam ediyor.

"Hepiniz cehennemde yanacaksınız"

Bu esnada Tuğral'ı dikkatle dinleyen ve 'hayır' oyu vereceği anlaşılan bir seçmen araya giriyor ve "Hangi demokrasi?" diye bağırıyor ve devam ediyor:  "Aynı adamın aynı konuşmasını beş farklı televizyon kanalında duymak istemiyorum. Ben gerçek bir demokrasi istiyorum. Siz hepiniz yalancısınız! Siz yalancılar, hepiniz cehennemde yanacaksınız!"

Bu seçmen, bir grup hukuk öğrencisinin aynı sokakta, seçmenlere anayasayla ilgili analizlerini aktaracakları bir seçim çadırı kurmaya çalıştıklarını, ancak gerekli izni almakta başarısız olduklarını belirtiyor. 'Evet' kampanyasında çalışan Tuğral ise net bir biçimde "Baskı, seçim kampanyasının doğasında var" diyor.

Söz konusu vatandaşın yaşadığı öfke patlaması, referandumun basında kendine nasıl yer bulduğuyla doğrudan bağlantılı. Cumhurbaşkanlığı sisteminin destekçileri, televizyonda rakiplerine göre ciddi oranda daha fazla yer bulmuş durumdalar. TRT Haber tarafından aktarılan güncel veriler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve AKP milletvekillerine Mart'ın ilk üç haftasında toplamda 4 bin 113 dakika verildiğini gösterirken, aynı süre zarfında CHP'ye 216, HDP'ye ise 1 dakika süre verildiğini ortaya koyuyor.

İki taraf da baskı altında

Türkei vor dem Referendum Hayir Unterstützer in Ankara
Fotoğraf: DW/D. Cupolo

Referandum arifesinde kendini baskı altında hissedenlerse yalnızca 'hayırcılar' değil. Yeni cumhurbaşkanlığı sistemini desteklediklerini belirten bazı öğrenciler, arkadaşlarından gelebilecek olumsuz tepkilerden çekindikleri için görüşlerini okul kampüsünde açıkça dile getirmekten endişe duyduklarını söylüyor.

'Evet' taraftarı kampanyanın çalışanlarından Ömer Gürbüz, her gün hakarete uğradığını aktarıyor. Gürbüz, "Bazen insanlar broşürlerimizi alıyor, gözlerimizin önünde paramparça ediyor ve suratımıza fırlatıyor. Ben de sakin ve saygılı kalmaya gayret ediyorum" diyor.

Son günlerde AKP'li siyasetçilerin Avrupa'da miting düzenlenmesinin engellenmesi de referandum sürecine etkide bulunmuş gözüküyor. 'Evet' kampanyasında yer alan Muhammet Fatih Sönmez, Avrupa ile Türkiye arasındaki gerilimin seçime katılım oranını artıracağı görüşünde. Sönmez, "Almanya ve Hollanda ile yaşanan krizler iyi, çünkü her iki taraftan seçmenlerin sandığa gitmesini sağlayacak. Türkiye'de de Avrupa'da da siyasetçiler durumdan yarar sağlıyor, o yüzden bence herhangi bir sorun yok" diyor.

Türkei vor dem Referendum Evet Unterstützer in Ankara
Fotoğraf: DW/D. Cupolo

Adil olmayan koşullarda kampanya sürdürmek

CHP'li Ayhan Rustaii "keşke CHP'nin de Avrupa'da seçim kampanyası sürdürmeyi mümkün kılacak finansal imkanları olsaydı" diyor. Rustaii'ye göre AKP, devlet kaynaklarını 'evet' için kullanabilmek konusunda adil olmayan bir avantaja sahip.

Rustaii "Evetçilerin kampanyası bizim vergilerimizle finanse ediliyor. İnsanlara yiyecek-içecek ikram ediyorlar ve 'evet' sloganları taşıyan bayraklar dağıtıyorlar. CHP destekçileri ise tüm bunları satın almak durumunda" diyor. Rustaii 'evet' broşürleri dağıtanlara para ödendiğini savunurken, Kızılay Meydanı'nda çalışan AKP'liler ise bu iddiayı reddediyor.

CHP tarafından aktarılan verilere göre, Ocak ayı ortasından Mart ayı ortasına kadar 'hayır' kampanyası için çalışanları hedef alan toplam 123 saldırı gerçekleşmişken, 'evet' kampanyasını hedef alan saldırıların sayısıysa çok az.

Birçok seçmenin "anayasaya değil, Erdoğan'a oy vereceklerini" gözlemlediğini belirten Rustaii, bazı seçmenleri 'hayır' oyu vermeye ikna etmeyi başardığını söylüyor.

'Evet' kampanyası için çalışan birçok kişi, ülkenin "tek bir beyin" tarafından daha iyi yönetileceği ve böylece daha az çatışma yaşanacağını savunuyor. Ancak çoğunun, eğer iktidarda muhalefetten bir siyasetçi olsaydı cumhurbaşkanlığı sistemini destekleyip desteklemeyecekleri sorusuna ise net bir yanıtları mevcut değil.

Soyadını vermek istemeyen 23 yaşındaki CHP destekçisi Mehmet, "Burada tek bir mantık sahibi insan bulamazsınız" diyor. "Ülkemiz geri gidiyor. Bizim ev bile üç kampa bölünmüş durumda. İnsanların sokakta bu kadar kutuplaşmış olmasıysa elbette normal" diyor ve ekliyor: "Sadece futbol maçı izlerken hemfikiriz."
 

© Deutsche Welle Türkçe

Diego Cupolo / Ankara