1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

16.07.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay16 Temmuz 2004
https://p.dw.com/p/Abu1

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder Financial Times Deutschland gazetesine verdiği mülakatta Türkiye’nin AB üyeliği sürecine de değindi. Yıl sonundaki devlet ve hükümet başkanları zirvesinden tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı çıkmasını umduğunu belirten Schröder sözlerini "Birlik Komisyonu’nun ilerleme raporunda böyle bir tavsiyeye yer verilirse, belki ”şartlı evet” kararı alınır" dedi. Bunun müzakerelerin derhal başlatılacağı anlamına gelmediğini vurgulayan Başbakan Schröder, Almanya’nın verdiği sözü tutacağını ve temelde müzakerelerin başlatılmasından yana olduklarını sözlerine ekledi.

Alman gazetelerinin yorum köşelerinde bugün iç politikayla ilgili konular geniş yer tutuyor. Sağlık sigortası reformuyla ilgili öneriler ile Alman şirketlerinin üretim maliyetini düşürmek için sabit ücretle daha fazla çalışılması ve mesai süresinin iş yoğunluğuna göre esnekleştirilmesi yolundaki talepleri başlıca yorum konularını oluşturuyor.

Alman Siemens şirketinin Almanya’daki mobil telefon üretim tesislerini yurtdışına kaydırabileceğini duyurup işgücü maliyetlerini düşürücü taleplerini personele kabul ettirmesinden sonra DaimlerChrysler tröstü de yurtiçindeki toplu sözleşme bölgelerindeki farklılıkların Baden Württemberg Eyaleti'ndeki ana tesislerde üretim maliyetini arttırdığı gerekçesiyle yeni model C Klas Mercedes otomobilerin Bremen ya da Güney Afrika'da imal edilebileceğini duyurarak personel üzerinde yoğun baskı oluşturdu. Şirket yönetiminin Mercedes işçilerinin uyarı grevlerine yol açan, ‘daha az parayla daha çok çalışma formülü’ Alman gazetelerinin yorum konuları arasına girdi. Westdeutsche Allgemeine Zeitung gazetesinin yorumu şöyle:

”Global rekabet ortamında Almanya ekonomik cennet olma özelliğini çoktan kaybetti. Çalışan herkesin işini kaybetmemek için fedakarlık yapmak zorunda olduğu bilinci artıyor. Ama Almanya sadece ucuz üretim yeri olmakla yetinemez. Bremen ya da Bochum’dakinden daha ucuza üretim yapacak fabrika dünyanın bir köşesinde mutlaka vardır. Almanya işçi ve işvereninin becerisiyle ve yaratıcılığıyla göz doldurmalıdır. Almanya onyıllardır öncelikli yatırım yeri olma özelliğini toplu sözleşme taraflarının birbirlerine centilmence davranmalarına borçluydu. Sosyal barış, işini kaybetme korkusundan çok daha önemli bir motivasyon aracıdır.”

Schröder liderliğindeki koalisyon hükümetinin seçmenin gözünden düşmesiyle iki yıl sonra başbakanhlığa yükselme şansı artan Alman Hristiyan Demokrat Birlik Genel Başkanı Angela Merkel’in partisine yönelttiği uyarı ve eleştiriler Der Standard adlı Avusturya gazetesinde şöyle yorumlanıyor:

”Her kafadan bir ses çıktığı için paritisine hakim olamamakla suçlanma ihtimali beliren bayan Merkel, ‘en iyi savunma hücumdur’ anlayışıyla atağa kalktı. Merkel, Birlik partileri kanadının açıklık, dayanışma, inandırıcılık ve disiplin noksanı oldduğunu söylemekte haklıdır. Genel Başkan, 2006 genel seçimlerine kadar partisinin problem ve açıklarını kapatıp başbakan adaylığını garantiye almak istiyor. Angela Merkel, Almanya’nın ilk kadın başbakanı olmak istiyor. O iktidarı devralmaya hazır ama partisi hala değil.”

Dış politikayla ilgili yorumlara gelince. Hannoversche Allgemmeine gazetesi Blair-Schröder buluşmasının ışığında Alman-İngiliz ilişkilerini şöyle değerlendiriyor:

”Ne zaman iki lider arasındaki gerginliğin kopma raddesine geldiği söylense, Tony Blair ve Gerhard Schröder karşılıklı ziyaretlerle bunun aksini ispatlamaya çalışırlar. Her iki lider de içteki sorunlarla başa çıkılamadığı zaman dışta imaj tazelemenin ne kadar yararlı olduğunu biliyor.”

Fransız Le Figaro gazetesi Irak savaşıyla ilgili olarak ABD ve İngiltere’de hazırlanan raporlu konu aldığı yorumunda şu görüşleri dile getiriyor:

”Irak benzeri bir önleyici savaş hangi gerekçelerle haklı gösterilebilir? İstihbarat servislerinin çalışmaları bu soruda önemli rol oynar. Ama karar siyasidir ve ne Başkan George W. Bush ne de Başbakan Tony Blair sorumluluktan kaçabilir. İkisi de istihbaratın yanlış bilgilerine güvendiler. Kasıtlı yalan söylemedikleri için dürüstlükleri tartışma konusu edilemez. Ama verdikleri karar pekala tartışılabilir. Politikacıların inandırıcılığını kurtarmak için ajanları suçlamak yeter mi? ABD’de de İngiltere’dde de bu sorunun cevabını seçmen verecek.”

Moskova’da yayımlanan Komersant adlı Rus gazetesi ABD’nin Irak’taki müttefiklerini kaybetmekte oluşunu şöyle değerlendiriyor:

”ABD hala, Irak’ta büyük bir uluslararası ittifaka liderlik ettiğini ve pastanın nasıl paylaşılacağına bizzat karar vereceğini iddia edebilir. Ama müttefikleri teker teker kaçmaya başladılar. Gidenlerin çoğu hiç de küçümsenecek ülkeler değildi. İtalya ve İngiltere’deki iç politik sarsıntılar da bu ülkeleri İspanya örneğini izlemek zorunda bırakabilir. Onlar da giderse ABD kiminle silah kardeşliği yapacak. Tonga ve Salomon Adaları’yla mı? Gerçeğin saati elbet çalacaktır. Savaşa karşı olanlar yine ABD’ye yardım elini uzatacaklardır. Ama bu kez şartlarını dikte ettirerek.”