1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

17 Ağustos depremi milat oldu

Fulya Canşen/İstanbul17 Ağustos 2004

Onbinlerce kişinin hayatına malolan 17 Ağustos depremi, Türkiye'nin deprem bölgesi olduğunu bir kez daha hatırlatmanın yanısıra, deprem riskini azaltacak, deprem sonrası yaraları saracak afete karşı mücadele politikası bulunmadığını da ortaya çıkardı.

https://p.dw.com/p/AbAP
Depremde binlerce ceset enkaz altında kalmıştı.
Depremde binlerce ceset enkaz altında kalmıştı.Fotoğraf: AP

"17 Ağustos depremi olmasaydı, Türkiye’nin deprem tehlikesini ve depremin getireceği risklerden korunmak gerektiğini daha henüz farketmemiş olacaktık."

Türkiye’de depremle ilgilenen hemen herkes konuşmasına bu cümleyle başlıyor. Söze hep "depremden önce" ya da "depremden sonra" diye başlanıyor. Türk medyası olası depremlerin şiddeti ve getireceği zararları büyük puntolarla zaman zaman başlıklarına taşırken, onbinlerce kişinin hayatına malolan 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin üzerinden beş yıl geçmesine rağmen henüz makul bir "Afet Yönetimi" oluşturulmuş değil. Bir yandan İmar ve İskan Bakanlığı’nın himayesinde oluşturulan şura çalışmalarını sürdürüyor, bir yandan "Bilgi Üniversitesi" gibi eğitim kurumları, düzenledikleri sempozyumlarla Afet Yönetimi’nde sivil ve resmi kuruluşların yerini tartışıyorlar. Hala "Afet Yönetimi"nde sivil ve resmi kurumlar arasında bir yetki çelişkisi var. Dikkat çeken bir başka konu daha var o da afet yönetimine sivil toplumun, yani halkın katılımı şart. İstanbul Sivil Savunma Arama Kurtarma Birlik Müdürü Can Avcı, toplumu derinden etkileyen afetlerle mücadelenin sadece resmi kurumların işi olmadığını söylüyor ve ekliyor:

"Dünyanın hiçbir yerinde onbinlerce kadrolu kurtarma ekipleri yok. Çünkü bu vatandaşla işbirliği içinde yapılıyor."

Eğitim çalışmaları yoğunlaştırıldı

Sivil Savunma’nın da 17 Ağustos depreminden sonra vatandaşa da sorumluluk yükleyen yeni bir yapılanmaya kavuştuğunu söyleyen Can Avcı, eğitim çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını da vurguluyor. Belediyeler bu tür çalışmalarda en ön planda olması gereken kurumlar. Ancak depremlerin ardından artan yolsuzluk iddialari ile yıpranan belediyeler hala bozulan imajlarını düzeltebilmis değil. Salihli eski Belediye Başkan Yardımcısı Çetin Maltaş, belediyelerin yer etüdleri yaparken ihmalkar davrandığını kabul ediyor ama topu daha çok belediyeleri depreme karşı uyarmayan bilimadamlarına, daha doğrusu bilim adamlarını kendi uzmanlık alanlarında çalıştıramayan ya da onlara söz hakkı tanımayan hükümetlere atıyor. Maltaş’a göre belediyeler bugün de yeterli teknik donanım ve personale sahip değil.

Mahalle Afet Destekleme Projesi

Türkiye’de Afet Yönetimi’nde en aktif çalışan projelerin başında kısa adı MAG olan "Mahalle Afet Destekleme Projesi" gibi yabancı kaynaklı projeler. İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Dairesi tarafından finanse edilen MAG, mahallelerde afetle mücadele kapasitesi yaratmaya çalışıyor ve gönüllüleri eğitiyor. İsviçre, Almanya, Hollanda gibi pek çok Türk kökenli vatandaşın yaşadığı ülkeler 17 Ağustos depreminden bu yana Türkiye’ye destek veriyorlar. Veriyorlar vermesine ama onlara yönelik eleştirilerin de ardı arkası kesilmiyor.

Yardımların dağılımındaki adaletsizlikler ön plana çıkarılırken bu tür örgütlerin misyonerlik görevlerinin de altı çiziliyor. En çok tartışılan konulardan biri de yabancı ülkelerden getirilen şablonların Türkiye’ye uygun olmaması.

"Bu tür eleştirileri biz de çok duyuyoruz" diyen MAG çalışanlarından İzmit Kent Kurultayı Genel Sekreteri Mehmet Toker, evrensel olmak ve duygusal davranmamak gerektiğini belirtiyor. Toker görüşlerini şöyle özetliyor: "Biz onlarca ülkede, onlarca kurumda birçok iş yaptık, bunların arasında Almanlar da vardı. Bize de uyarılar geldi ama yaptığımız işi doğru tanımladığımız için hiçbir kaygıya düşmeden yabancı yardım örgütlerinin temsilcileriyle biraraya geldik. Önemli olan kullandığınız alanı ve kaynağı nasıl kullanacağınıza birlikte karar verebilmeniz. Bunun için de kendi gerçekliğinizi iyi bilmeniz ve aktarmanız yeter."

Görüşlerini aldığımız uzmanların katıldığı Bilgi Üniversitesi’ndeki sempozyum gösterdi ki, Türkiye’de makul bir "Afet Yönetimi" konusundaki tartışmalar uzayacak. Eylül ayında toplanacak "Deprem Şurası"nın bu tartışmaların süresi ve verimliliği konusunda daha iyi fikir vermesi bekleniyor.