1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

17.08.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay17 Ağustos 2005
https://p.dw.com/p/AbpX

Almanya’daki 18 Eylül erken seçimleri yaklaşırken siyasi partiler arasındaki söz düellosu da kızışıyor. Alman basını ise seçim mücadelesine, koalisyon ihtimallerine ve partilerin seçim programlarına yorum köşelerinde geniş yer ayırıyor. Uluslararası yorum konularının arasındaysa Irak’taki anayasa oylamasının ertelenmesi, Başkan Bush’un İran politikası ve Gazze Şeridi’ni boşalttıran İsrail hükümetinin bundan böyle izlemesi beklenen yerleşim politikası yer alıyor.

Danimarka’nın Jyllands-Posten gazetesi “Gazze’nin tahliyesi kaçınılmazdı” başlığıyla yayınladığı yorumda şu görüşlere yer veriyor:

“Bütün İsrailli yerleşimcilerin Gazze Şeridi’nden çıkartılmasına direnenlere insani nedenlerle sempati duyanlar olabilir. Ama bu yoldan dönüş yok. Dünya kamuoyunun talepleri, göstericilerin umutlarından ve tahliyenin neden olabileceği trajik sonuçlardan daha ağır basıyor. Gazze Şeridi’nin boşaltılmasına bizzat Başbakan Ariel Şaron karar verdi. Tahliye aynı zamanda BM kararları ile ABD’nin barış sürecinin başlangıcı olması için hazırladığı ancak karaya oturan yol haritasına da uygun düşüyor.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi aynı konuylla ilgili yorumuna, “Gazze, peki ya sonra” başlığını kullanmış. Gazetenin değerlendirmesi şöyle:

“Tahliyenin başlangıcı, riskli operasyonların da şiddete başvurmadan tamamlanabileceği izlenimini uyandırdı. Ancak her iki tarafta da barış yolunda atılan adımları sabote etmek için fırsat bekleyen fanatiklerin olduğu unutulmamalı. İsrail’in operasyonu kan dökülmeden tamamlaması durumunda militan Filistinliler şiddet olaylarıyla Gazze’nin boşaltılmasını zafere dönüştürmeye teşebbüs ederlerse sorun o zaman patlak verir. Yerleşimcilerin bölgeden çıkarılması, barış sürecinin yeniden canlandırılmasına ve tarafların karşılıklı tavizlerle yakınlaşmalarına mı yarayacak yoksa bu büyük operasyonun ardından bütün barış girişimleri bir süre rafa mı kaldırılacak? İsbrail Başbakanı, son konuşmasında bundan böyle bir karış toprak dahi vermeyeceklerini söylemişti. Ama bu sözlerin arasında sanki, ‘Filistinliler terörü önlesinler ve gerçekten barışa gönüllü olduklarını göstersinler, o zaman müzakere masasına yeniden oturabiliriz, mesajı saklıydı.”

Kürt, Sünni, Şii üçgenindeki anlaşmazlık konularına takılan Irak anayasasının bütün tarafların benimseyeceği bir kalıba döküleceğine güvenenlerin başında yine ABD geliyor. Braunschweiger Zeitung gazetesinde şu satırları okuyoruz:

“Amerikan yönetiminden gelen moral verici açıklamalara aslında hiç gerek yok. Iraklı politikacıların kahramanlar gibi çaba harcadıklarını söyleyen Başkan George W. Bush’un gerçek niyetini Savunma Bakanı Donald Rumsfeld şöyle dile getirdi: Anayasanın bir an önce onaylanması Irak halkına, bu ülkenin uğrunda mücadele etmeye değer olduğunu gösterecektir. Rumsfeld şöyle de diyebilirdi: ‘Anayasayı onaylayın da biz de Irak’tan çekilme hazırlıklarına başlayalım. Çünkü Irak serüveni çoktan ABD’nin kabusu haline geldi.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de Irak’ı bekleyen zorlukları şöyle yorumluyor:

“Anayasa hazırlıklarının bir hafta uzatılmasını yadırgayanlar unutmasınlar ki; bu ülkede ilk kez tatbiki demokrasi denemesi yapılıyor. Irak’ta, uzun baskı rejimini izleyen savaşın ardından bütün dini ve etnik grupların talep ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir anayasanın hazırlanmasına çalışılıyor. Irak, merkezi yönetime mi bağlanacak yoksa federatif bir yapıya mı kavuşturulacak? Kürtler ve Şiiler özerklikte ısrar ediyorlar. İki yıl öncesine kadar Irak’a hükmeden Sünni azınlığın durumu ise göz ardı edilemez. Dinin devlet içinde oynayacağı rol de en az o kadar önemli. Irak’ta bulunacak formül, İslamcılar’la laiklik yanlılarının çatıştığı bu bölgeye emsal oluşturmalıdır. Arap kültürünün kalelerinden olan Irak’ta dinin önemini kaybedeceğini sanmak saflık olur. Anayasa dini kimliği muhafaza eden ama aynı zamanda da Irak’a modern toplum olma yolunu açan bir kılavuz olmalıdır.”

Son olarak, bütün dünyadan yüzbinlerce gencin Papa’yla buluşmak üzere geldiği Almanya’nın Köln şehrindeki Dünya Gençlik Günü dolayısıyla Belçika’nın De Morgen gazetesinde yer alan yorumu özetliyoruz:

“Maddiyatçı dünyamızda hayatlarına anlam verebilmek için arayışta olan bu kadar gencin Papa hayranı olduğu söylenebilir mi? Ayinlerde onu çılgınca alkışlayanların takdis edilmeden önce doğum kontrol hapı alıp almadıklarını kim bilebilir. Bu Papa, hızla değişen dünyamızda Katolik kilisesi kurallarının değişmezliğini vurgulamak için geliyor. Böylelikle bazılarına güven ve moral verebilir. Ama diğerlerine, kendini insan, toplum, evrim ve gelişmenin üzerinde tutan bir kurumun temsilcisi olarak görünüyor.”