1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

17.09.2009 - Alman basınından özetler

17 Eylül 2009

Marco davasının sonucu, Almanya'da istihbarat tartışması, BM'nin Gazze savaşıyla ilgili raporu ve Frankfurt Uluslararası Otomobil Fuarı bugünkü Alman basınındaki yorum köşelerinde öne çıkan konular…

https://p.dw.com/p/JihD
Fotoğraf: AP/Hurriyet

2007 yılındaki Antalya tatili sırasında 13 yaşındaki bir İngiliz kıza ‘nitelikli cinsel istismardan' suçlu bulunarak dün 27 ay hapis cezasına çarptırılan, ancak cezası tecil edilen Alman genci Marco’nun durumu bugünkü Alman basınında geniş yer alıyor. Neue Osnabrücker Zeitung, bir kişinin suçlu bulunması ve buna rağmen cezanın tecil edilmesinin Almanya’da alışıla geldik bir durum olmadığını belirtiyor ve ekliyor:

“Bu ikilem acaba yargıçların Marco’nun suçluluğu konusundaki şüphesini mi yansıtıyor? Ya da cezanın tecili, sekiz ay kötü koşullar altında parmaklıkların arkasında tutulan sanığa verilmiş bir taviz mi? Alman avukatların aynı Marco davasını dört ay önce delil yetersizliğinden rafa kaldırmasının nedenini izah edebilmek de çok zor. Alman polisinin, İngiliz kızın cinsel istismara uğramadığına işaret eden raporları dikkate aldığı anlaşılıyor. Dava gözlemcileri ise bu raporların Türkiye’de dikkate alınmadığını söylüyor. Marco’nun yeniden parmaklıklar arkasına gönderilmeyecek olması yine de teselli nedeni. En azından şimdilik. Çünkü hem Marco, hem de İngiliz kızın aileleri temyize gideceklerini açıkladı. Marco için belirsizlik sürüyor.”

Oldenburg’da yayımlanan Nordwest Zeitung ise kararın ve tüm dava sürecinin bir komedi olduğunu, ve Türkiye’nin Batı örneğinde bir hukuk devleti olması için ne kadar uzun süre geçmesi gerektiğini gösterdiğini ileri sürüyor. Neue Westfaelische Zeitung ise temyizin ardından konunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınması olasılığına dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Ankara’daki temyiz davası kamuoyunda, Antalya’daki dava süreci kadar öne çıkmayacak. Bu, iyi de. Kamuoyundaki tartışmalar, gençliklerinden zaten yeterince kaybetmiş olan iki gence sadece zarar veriyor.”

Almanya'da genel seçimler öncesinde Sol Parti meclis grubundaki 53 milletvekilinin iç istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından takip edildiğinin ortaya çıkması tartışmalara yol açtı. Süddeutsche Zeitung’un yorumu şöyle:

“Siyasi öfke, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nı insanların peşine takmaya gerekçe olamaz. Bu yolla Sol Parti'ye anti-demokratik etiketi yapıştırmak isteyenler, önce kendi demokrasi anlayışını sorgulamalıdır. Sol Parti içinde bazı aşırı solcular olduğu doğru. Ama bu, parti meclis grubunun tümünün takibini haklı çıkarmaz. Bu takibat yasalara, yürütmenin yasamaya müdahalesi olarak da anayasaya aykırıdır. Gözlemlenen milletvekilleri ve tüm parlamentoya hakarettir. Aynı zamanda siyasi bir budalalıktır da. Çünkü Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın iktidar ve iktidarı destekleyen partilerin seçim kampanyalarının bir uzantısı olarak kullanılması seçmenin de hoşuna gitmez.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise Gazze savaşı ile ilgili açıklanan BM raporunu konu alıyor yorumunda.

“Kısa ama sert savaşta aralarında çok sayıda sivilin de bulunduğu yaklaşık bin 400 Filistinli öldü. Ancak raporda Hamas'ın sivilleri, kadın ve çocukları koruma kalkanı olarak kullandığı da belirtiliyor. İsrail şimdi diplomatik atağa geçerek kendi açısından raporun yol açtığı siyasi tahribatı gidermeye çalışacak. Ancak bunun en iyi yolu, Amerikan özel temsilci George Mitchell'in barış çabalarının nihayet başarıya kavuşması olacaktır.”

Bild gazetesi ise Frankfurt'taki Uluslararası Otomobil Fuarı'nı konu alıyor yorumunda.

“Dünyanın en büyük otomobil fuarında birden herkes elektrikli otomobillerden bahsetmeye başladı. Volkswagen'den Toyota ve Renault'ya. Kulağa iyi de geliyor. Fiyatı uygun, temiz, modern ve özellikle de çevre dostu. Müşterinin istediği de bu. Seçim kampanyaları döneminde şimdi hükümet de elektrikle çalışan otomobilleri destekleyecek teşvikler üzerinde düşünmeye başladı. Ancak elektrikli otomobil aslında, yeni teknolojilere çok geç açılan şirketlerin çevre konusunda vicdan azabını gidermeye yönelik bir girişim. Gerçek ise, elektrikli otomobillerin uygun fiyatla seri üretime geçebilmesi için daha on yıla ihtiyaç olduğu. On yıl sonra piyasada tutunup tutunamayacağı ise tamamen belirsiz. Volkswagen bile benzin yakıtlı motorların önümüzdeki 15-20 yıl boyunca egemen rol oynayacağını söylüyor. Elektrikli otomobil tartışmaları aslında otomotivcilik şirketleri tarafından sahnelenen bir çevrecilik şovundan ibaret.”


Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu

Editör: Ahmet Günaltay