1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

19.01.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Hülya Topcu19 Ocak 2005
https://p.dw.com/p/Abru

Avrupa basınında bugün ABD Başkanı Geroge Bush’un İran’a yönelik tehdidi, Avrupa uçak üreticisi Airbus’un yeni modeli Jumbo A-380’i tanıtması, Irak’taki işkence skandalının İngiltere’deki yankıları ve Türkiye ile Ukrayna’nın AB üyeliği ile ilgili haber ve yorumlar dikkat çekiyor.

Süddeutsche Zeitung gazetesinde Stefan Kornelius imzasıyla yayımlanan yorumda, ABD’nin Irak’tan sonraki hedefinini İran mı olduğu sorusuna yanıt aranıyor:

„İran, Irak değil. Irak, İran’a oranla zayıf bir ülkeydi ve askeri operasyonunn sonuçları kestirilebiliyordu. ABD askerleri, Irak’a yayılmış durumda üstelik ülkede güvenlik hala kontrol altına alınabilmiş değil. İran büyük bir ülke. Peki neden Bush yine ateşle oynuyor? Çünkü İran gerçekten nükleer silah yapabilir, Ortadoğu’daki dengeleri tamamen değiştirebilir ve öncelikle İsrail için bir tehdit haline gelebilir. Avrupalılar da İran’ın nükleer programlarına karşı harekete geçilmesini istiyor. İran konusunda bu kez Avrupalılar da gemide. Bu yüzden ABD ile İran sorununa çözüm bulunması için ortak bir plan hazırlamalılar.“

Aynı konuda Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel’in yorumu:

„Hem İsrail hem de ABD’nin nükleer programları yüzünden İran’a operasyon düzenleme ihtimali bulunduğundan yola çıkılabilir. Bush’un İran’a yönelik tüm opsiyonların açık bırakıldığı yönündeki açıklaması da bunu doğruluyor. Ancak Bush’un açıklamaları, AB ile ABD’nin İran’a karşı ,iyi polis - kötü polis’ stratejisi uyguladığını gösteriyor. ABD molla rejimine nükleer programları konusunda sabrının taştığını göstererek, onları AB ile görüşmeler yapmaya yönlendiriyor. Ancak ABD’nin Irak’ta yaptıkları gözönüne alındığında, Bush’un İran’la ilgili söyledikleri, AB’nin konuda hassaslaşmasına neden oluyor. Ama yine de ABD’nin şu sıralar İran’a askeri operasyon düzenleme ihtimali düşük görünüyor. AB’nin nükleer programları yüzünden İran’la yürüttüğü müzakereler başarısız olsa bile mollaları yola getirecek yaptırım ya da ekonomik boykot gibi başka çözüm yolları da var. Muhafazakar Amerikalı stratejistler bile İran’a olası bir saldırıya Tahran’ın vereceği yanıtı kestirmenin zor olacağının farkında.“

Düsseldorf’da yayımlananan Handelsblatt gazetesi ise Başkan Bush’un açıklamalarının Avrupa’da endişeyle karşılandığını belirttiği yorumuna şöyle devam ediyor:

„İran’ın nükleer programları ABD için kökleri 11 Eylül’e dayanan yeni bir tehdit senaryosu olmaya yetiyor. Bu tehlike büyürse ABD de askeri müdahaleyi düşünecek. Irak’ta da durum böyle gelişti. Bu yüzden ABD zor olanı müttefiklerine yardım için yapıyor.“

ABD – İran gerginliği konusunda Esslinger Zeitung’un yorumu ise şöyle:

„İsrail ezeli düşmanı olarak gördüğü Tahran’ın nükleer programlara sahip olmasını kabul edemez. İsrail 1981 yılında Saddam Hüseyin rejiminin nükleer reaktör kurma girişimini hava saldırısıyla önlemişti. Şaron hükümeti, İran’ın nükleer çalışmalarına da aynı şekilde yanıt verecektir. Bu korkunç olur. İsrail’le İran arasındaki böylesi bir çatışma, tüm bölgeye yayılabilir.“

Avusturya’da yayımlanan Der Standard ise aynı konuyla ilgili yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

„Amerikan yönetimi bugüne değin uyguladığı dış politikaya hiçbir şekilde eleştirel yaklaşmıyor. Bush, Kasım ayındaki seçimlerde politikasının seçmenler tarafından da onaylandığını gördü ve bu ona yetiyor. Bu da İran konusunda korkmak için önemli bir neden.“

Avrupa uçak üreticisi Airbus’ın dün Fransa’da yeni modeli Jumbo A-380’i bir medya şovu ile tanıtması da Avrupa basınında geniş yer buluyor. Alman Süddeutsche Zeitung’un konuyla ilgili yorumu:

„Tanıtımı yapılan uçağın prestij ürünü olduğu, mantıklılığının ve ekonomik açıdan sağlayacağı karın henüz bilinmediği söylenebilir. Fransızlar’ın en güzel en modern olduğunu söyledikleri ancak daha sonra müzeye kaldırdıkları Concorde’u üreten de Fransa’ydı. A-380 için Fransa’ya 149 sipariş verildi. Ancak bu oran ekonomik açıdan düşünüldüğünde çok az. Bakalım, yolcular da A-380’i teknisyenler kadar beğenecek mi? Daha küçük uçaklar daha cazip olabilir. Airbus’in en büyük rakibi Seattle’deki Boeing’in da önümüzdeki dönemdeki planlarında bu ayrıntıyı gözönüne aldığı spekülasyonları yapılıyor.“

İngiliz Independent ve Financial Times gazeteleri ise bugünkü yorum sütunlarını, İngiliz askerlerinin gözaltındaki Iraklılar’a yaptığı işkence fotoğraflarına ayırmış. Her iki gazetenin haberinde işkence skandalı ile İngiliz ordusunun lekelendiği vurgulanıyor ve işkence skandalının İngiliz hükümetini zor duruma düşürebileceğinin de altı çiziliyor. Financial Times son işkence skandalı ile Ebu Gureyb skandalını karşılaştırıyor ve „İngiliz askerlerin yargılandığı işkence davasında Ebu Gureyb’ten farklı olarak suçun örtbas edilmediği“ ifadesine yer veriyor.

Ukrayna ve Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili bir haber de dikkat çekiyor. Alman Der Tagesspiegel ve Handelsblatt, Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik’le Ukrayna’nın AB’ne üyeliği ile ilgili yaptığı söyleşiye yer veriyor. Söyleşide Plassnik, Ukrayna’nın üyeliğine karşı olduğunu dile getirirken, Türkiye’nin birlik üyeliğine de değiniyor. Plassnik, AB’nin Ukrayna’ya üyelik perspektifi yerine Avrupa pazarına girme şansı vermesini gerektiğini belirtiyor. Plassnik, bu önerinin peki o zaman neden Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanıyor sorusunu gündeme getirmediğini, Ukrayna’nın üyeliğinde Türkiye örneğinin öne sürülemeyeceğini kaydediyor.

Münih’teki Uygulamalı Politik Araştırmalar Merkezi’nin yöneticisi Prof. Werner Weidenfeld, Süddeutshe Zeitung gazetesinde yeralan yazısında Türkiye’nin AB üyeliğine değiniyor. Weidenfeld yazısında Avrupa Birliği’nin genişlemesi sürecinin Türkiye ile sona erdiği yönündeki görüşleri eleştirerek, “Türkiye AB’ne ait ama Ukrayna ya da Fas değil demek doğru değil. AB, Türkiye ile genişleme denemesini başlattı. Bu genişlemenin nerede sonlanacağını söylemek ise mümkün değil” diyor. Türkiye’nin birliğe alınması kararının Doğu ile Batı arasındaki problemin sona ermesiyle karşılaştırılabilecek düzeyde önemli olduğunu ifade eden Weidenfeld, önümüzdeki dönemde birliğe nüfusu fazla olan ülkelerin alınmasının önemininin altını çiziyor.