1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

23.09.2005 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu23 Eylül 2005
https://p.dw.com/p/Abp6

Almanya’da koalisyon ön görüşmeleri ve partilerin siyasi taktikleri bugünkü Alman basınının yorum köşelerini dolduruyor. Alman ve Avrupa basınında ayrıca İran’ın nükleer programı ve Rita kasırgasıyla ilgili yorumlara da yer veriliyor....

Düsseldorf’ta yayımlanan Westdeutsche Zeitung, dün Hristiyan Birlik partileriyle Sosyaldemokratlar arasında gerçekleştirilen koalisyon ön görüşmesini yorumluyor:

“Aslında gayet normal olması gereken şey, bizim için manşet değerinde. Sosyaldemokratlar ile Hristiyan Birlik partileri birbiriyle konuşuyor. Daha da iyisi, haftaya yeniden biraraya gelmek istiyorlar. Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tek makul seçenek olan büyük koalisyona doğru yol alınıyor. Yine de hiçkimse şimdiden sevinmemeli. Bunlar sadece zemin yoklama görüşmeleri. Yani görüşülüp görüşülmeyeceğine karar vermek için konuşuluyor.”

Handelsblatt gazetesi ilk ön görüşmeyle birlikte Berlin’e gerçekçilik ve aklın geri döndüğü yorumunda bulunuyor ve iki tarafın da kişisel sataşmalara son verdiğine, akılcı ve profesyonel davranmaya özen gösterdiğine dikkat çekiyor. Gazete, ateşli bir seçim mücadelesinin ardından partilerin biraz soğumak için zamana ihtiyacı olduğunu, profesyonel siyasilerin bunu dikkate alması gerektiğini belirtiyor. Die Welt gazetesi ise koalisyon pokerinin Almanya’nın kurumları üzerindeki etkisini konu alıyor yorumunda:

“Başta Başbakan Schröder olmak üzere bazı politikacılar, Almanya’nın savaş sonrası kazandığı istikrarı pekiştirdiği ve sağlam bir Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Batı Avrupa-Atlantik güç alanında değiştirilemeyecek bir gerçeklik haline geldiği hayaline kapılmış görünüyor. Şu an tanık olduğumuz tehditler, baskı ve zorlamalar, söylenenler ve yapılanların tek açıklaması bu. Kurumların onuru, parlamentarizmin oyun kuralları arada zarar görüyor. Hem de büyük ekonomik sorunlar içinde bulunduğumuz bir dönemde.”

Sosyal Demokratlar’ın, en büyük parti grubu olduklarını göstermek için meclisteki Hristiyan Birlik partilerini bölmek üzere iç tüzüğü değiştirmek istemeleri de Alman basınında genelde eleştiriyle karşılanıyor. Parti yetkilileri meclis iç tüzüğünü değiştirmek istedikleri yönündeki haberleri yalanladı, ama çok fazla inandırıcı olmadı. Süddeutsche Zeitung gazetesi konuyu şöyle yorumluyor:

“Anayasa numaralarıyla sorunlar çözülmez. Siyasetin alması gereken ders budur. Belli ki Sosyaldemokrat Parti bu dersi öğrenememiş. Sosyaldemokratlar’ın meclis iç tüzüğünü değiştirerek seçim sonucunu etkileme denemesi kötü eylemlerinin bir devamıdır ve düşük seviyelidir. Ama yöntemler aynı. Siyaset, hukuku kendi amaçları için eğip bükmeye çalışıyor.”

Mitteldeutsche Zeitung da konuyla ilgili yorumunda, 1949 yılındaki seçimlerden bu yana Hristiyan Demokrat Birlik ile Hristiyan Sosyal Birlik partilerinin oylarının birlikte sayılmasını kimsenin sorgulamadığını belirterek, Schröder’in Başbakan olma hırsının ülkedeki siyasi kültüre zarar verdiğini ifade ediyor.

Alman basınında yer alan konulardan biri de İran krizi. Frankfurter Allgemeine Zeitung, İran’ın nükleer programıyla ilgili anlaşmazlığın BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmesini isteyen AB’nin, Rusya ve Çin’in muhalefeti nedeniyle geri adım atmasını konu alıyor. Gazetenin yorumunda şu satırları okuyoruz:

“Avrupalılar Amerika ile anlaşıp İran’in tavize yanaşmaması durumunda konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne götüreceklerini ilan etmemişler miydi? İran, en azından kamuoyuna yansıyan bir şekilde herhangi bir tavizde bulunmadı. Öyleyse şimdi konuşma değil, eyleme geçme zamanıdır. İran’ın istediği zaman kazanmak. İşte Avrupalılar şimdi Rusya ve Çin’in alkışları eşliğinde İran’a bu zamanı tanıdılar. İranlılar rahat, Avrupalılar da öyle görünüyor...”

Viyana’da yayımlanan Der Standard gazetesi, konunun tamamen rafa kaldırılmadığını, İran’a karşı kızgınlığın arttığını belirtiyor yorumunda:

“Tahran yine zaman kazandı ve kazandığı bu zaman belki de pekçok ülkenin korktuğu şeyi, nükleer silah geliştirmesini mümkün kılacak. Ama Tahran’daki mevcut siyasi yapıya bakıldığında bunu belki BM Güvenlik Konseyi bile önleyemez. Her yol çatışmaya çıkıyor. Soru, bu çatışmada hangi araçların kullanılacağı. Avrupa’nın Ağustos ayında İran’a yaptığı teklifle İran’ın şimdiki düşünceleri birbirinden tamamen ayrı. Bu durum uzlaşmayı imkansız hale getiriyor.”

Nürnberger Nachrichten gazetesinin konuyla ilgili yorumu ise şöyle:

“AB, Tahran’ın tehditleri karşısında şimdi geri adım mı atıyor? Olay bu kadar basit değil. AB üçlüsü daha çok, Rusya ve Çin’in direnişiyle ortaya çıkan gerçeklikler karşısında tavrını değiştirdi. Moskova İran ile nükleer alanda karlı iş anlaşmalarına sahip. Pekin’in ekonomi motoru İran doğalgazından besleniyor. Rusya ve Çin’in, İran’a karşı ortak cezai önlemler konusunda varılacak her tür uzlaşmayı veto edecekleri ortada.’’

Paris’te yayımlanan Liberation gazetesi, ABD’nin güney kıyılarına yaklaşan Rita kasırgasına değinerek, Bush yönetiminin çevre konusunu artık dikkate almak zorunda olduğunu belirtiyor:

“Katrina’dan sonra Rita kasırgası, Beyaz Saray’ı tehdit ediyor. Bilimadamları kasırgaların sayısının olmasa da şiddetinin giderek arttığına işaret ediyor. Kasırgaların yıkıcılığı artıyor, çünkü yoğun bir şekilde şehirleşmiş kıyı bölgelerini vuruyor. Başkan George Bush, bunun sera gazı etkisiyle bağlantılı olabileceğini inkar ediyor ve iklim değişimine karşı diğer ülkelerin mücadelesine katılmıyor. Sofuluğuyla tanınan Bay Bush, Amerika’nın, günah işlediği konuda cezalandırılacağını düşünse iyi olur.”

Sony şirketinin dün açıkladığı radikal tasarruf önlemleri de Alman basınında dikkat çeken bir başka konu. Saarbrücker Zeitung gazetesinde yer alan yorum şöyle:

“Sony hikayesi, mucizenin sonsuza kadar sürmeyeceğini gösterdi. Bir zamanların piyasa liderleri, yaratıcılığı kaybediyor, yeniliklere ayak uyduramıyor ve piyasadaki eğilimlere yabancı kalıyorsa hızla solup gidiyor. Sony, Trinitron televizyon ve walkmanlerle bir zamanlar rakip tanımazken zamanla doydu, gevşedi, bürokratikleşti ve Koreli Samsung gibi sıradan üreticilikten markaya dönüşen yeni rakiplerin saldırısına maruz kaldı.”