1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

24.02.2009 - Alman basınından özetler

Meltem Karagöz24 Şubat 2009

Küresel mali krizin Alman ekonomisi ve siyasetine yansımaları ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran’la ilgili yayınladığı son değerlendirme raporu bugünkü Alman basınında geniş yer buluyor.

https://p.dw.com/p/H02C

Almanya’nın en büyük ticari bankası Deutsche Bank’ın baş iktisatçısı Norbert Walter, Alman ekonomisinin bu yıl yüzde beş oranında küçüleceği öngörüsünde bulundu. Hükümet ise bu yıl için yüzde 2,25’lik küçülme bekliyor. Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinin yorumunda karamsar öngörü tahminlerinde haklılık payı olabileceği belirtiliyor:

“Konjonktürel gidişat hakkında karamsar tablo çizenleri, acelecilik ve panik yapmakla suçlayanlar Deutsche Bank’ın baş iktisatçısı Norbert Walter’in bu konudaki tahminlerinde haklı olabileceğini de göz önünde bulundurmalılar. 2009’un ilk çeyreğine dair feci büyüme rakamlarını tüm yıla göre değerlendirmek yeterli. Tabi yılsonuna kadar mevcut durumda bir nebze olsun iyileşme olabilir ancak aksi de muhtemel. Zira başka bir büyük bankanın iflası ve diğer negatif gelişmeler, olumlu sürprizlerle karşılaşılacağı ihtimalini azaltıyor.”

Nürnberger Nachrichten gazetesiyse bugünkü yorum sütunlarında mali krizin paralelinde yürütülen seçim kampanyalarına değiniyor:

“Mali krizin olumlu tarafları da var. En azından koalisyon hükümetini oluşturan siyasi partileri çalışmaya zorluyor. Tipik seçim kampanyaları ve oy kapmayla seçmenden puan toplama yarışı için zamanları kalmıyor. Hristiyan Birlik Partileri ve Sosyal Demokratlar 2009’da dört yıl önceki gibi davranamayacaklarının farkındalar. Bu seçim döneminin adil ve profesyonelce geçeceği ve kişisel ihtiraslara yer kalmayacağı ihtimali güçleniyor. Seçmenler de hangi parti olursa olsun, hükümetin iktidarda olduğu son güne kadar krizle etkin mücadele edilmesini bekliyor.”

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran’a ilişkin yayınladığı son raporda, Tahran’ın nükleer tesislerinin denetimi konusunda işbirliğine yanaşmadığı belirtilerek, bunun nükleer programının askeri amaçlı olduğu yolundaki kaygıları gidermeye yetmediği'' kaydedilmişti. Amerikalı kaynaklarsa Atom Enerjisi Kurumu’nun yayınladığı son raporu kaynak göstererek, Tahran’ın elinde atom bombası yapabilecek kapasitede uranyum olduğu uyarısında bulundu. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi yorumunda İran’ın nükleer programına ilişkin raporun tam da Almanya’nın eski Başbakanı Schröder’in Tahran ziyareti sırasında açıklanmasının talihsizlik olduğu yorumunu yapıyor:

“Viyana’nın açıkladığı rapor son derece rahatsız edici… Çünkü İran tüm ısrarlara rağmen nükleer programıyla ilgili kartlarını açık oynamıyor. Şu ana kadar elde edilen tüm veriler peyderpey ve isteksiz olarak ortaya kondu. Şeffaflıktan söz etmek imkânsız. Raporun eski Başbakan Gerhard Schröder’in Tahran ziyaretine denk gelmesi talihsiz bir tesadüf. Hükümet, bu tesadüfün üstüne gidilmesi ve eleştirilmesini istemiyor. Hükümet belki de bunu Schröder’in de Merkel gibi Yahudi soykırımının inkârı konusuna değindiği için istemiyor. Ancak Schröder’in Tahran’daki temaslarını Batı’nın ve Berlin’in bir temsilcisi ya da Tahran politikaları elçisi olarak değerlendirmek de yerinde olmaz.”

Bugünkü Alman gazetelerinde yer bulan diğer bir yorum konuysa Kahire'de Batılı turistlere yönelik düzenlenen terör saldırısı. Hafta sonunda turistlerin uğrak yeri bir pazara düzenlenen bombalı saldırıda bir Fransız turist hayatını kaybederken, 25 kişi de yaralanmıştı. Dresden’de yayımlanan Sächsische Zeitung gazetesi, Mısır’da radikal dincilerin geçmişte de turistlere yönelik saldırılar düzenlediğini ancak bunun Mısır’ın güvenli bir tatil ülkesi olmadığı anlamına gelemeyeceğini belirtiyor:

“Mısır, turistlerin bu ülkeyi tercih etmeyip de otellerinin boş kalmasının ne demek olduğunu on yıl önce de tecrübe etti. O dönem radikal İslamcılar Hatşepsut Tapınağı’nı hedef seçmiş ve onlarca turistin hayatına mal olan bir saldırı düzenlemişlerdi. Hükümet o günden itibaren güvenlik önlemlerini ciddi biçimde artırdı. Ancak radikallerin bu türlü saldırılarını engellemenin yüzde yüzlük garantisi yok. Milisler Mısırlıları arkasına aldıkları düşüncesinden vazgeçmeli. Zira nüfusun çoğunluluğunun terörle hiçbir bağı ve sempatisi bulunmuyor.”