1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 2703 Presseschau II

Derleyen: Meltem Karagöz27 Mart 2009

Küresel mali kriz ve krize karşı alınan önlemler ile hükümetlerin terörle mücadele girişimleri ayrıca İsrail’de hükümeti kurma çalışmaları bugünkü Avrupa basınında öne çıkan yorum konuları.

https://p.dw.com/p/HKkK
Fotoğraf: AP

İsviçre’de yayımlanan Neue Züricher Zeitung gazetesinin, ABD'nin mali krizle mücadele kapsamında belirlenen yeni ekonomik programıyla ilgili yorumunda “Amerika'nın sonu meçhul bir yolculuğa çıktığı” belirtiliyor:

“ABD Başkanı refah ve zenginlikten bahsettiğinde aslında şimdiye kadar hiç olmayan bir yapıdan söz etmiş oluyor: Devlet tarafından finanse edilen genel bir sağlık sitemi, küçük çevre dostu otomobiller ya da devlet teşviki sağlanan yenilenebilir enerji sektörü ve daha yoğun bir şekilde desteklenen devlet okulları. Yani mümkün olan her yerde devletleştirme. Obama’nın ekonomik gerilemeyi kendi siyasi hedeflerine ulaşabilmek için bir araç olarak kullandığı söyleniyor. Bu da kendi siyasi programının uygulanması halinde Amerikan halkının refah düzeyinin artacağı anlamına geliyor. Ancak Amerikan Başkanı bu konuda geçmişin tecrübelerini delil gösteremiyor. Zira ülkedeki yüksek refah düzeyinin farklı nedenleri vardı. ABD bilinmeyene ya da dolaylı yollardan cehenneme giden bir yolculuğa çıkıyor. Bekleyelim görelim.”

İngiliz The Times gazetesiyse mali krizle mücadele önlemleri kapsamında planlanan Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) yapılacak reformları taşımış yorum sütunlarına:

“Uluslararası Para Fonu’nun mevcut mali kriz nedeniyle önemi arttı. İzlanda, Macaristan ve benzer ülkelerde yaşanan ekonomik felaket, kredilendirmeler yüzünden IMF’nin rolüne daha da önem kazandırıyor. Ancak kurumun bu önemli konumunda da sınırlamalar var. Zira Uluslararası Para Fonu, ulusal merkez bankaları gibi para alamıyor, ayakta kalabilmek için üye ülkelerin ödediği sermayeye ihtiyaç duyuyor. Önümüzdeki günlerde Londra’da yapılacak G-20 zirvesinde IMF’nin kullanılabilir kaynak kapasitesinin en az 500 milyar dolara çıkarılması ve Çin, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerin karar alma sürecine katılması gündeme gelecek. Kaynak sağlanan ülkeler verilen desteği mantıklı biçimde kullanabilirse küresel ekonominin istikrar kazanması mümkün olabilir.”

Fransız Derniéres Nouvelles d'Alsace gazetesinin, ülkedeki üst düzey yöneticilerin aldığı ikramiyelere sınır getirilmesi planlarıyla ilgili yorumundaysa şu satırlar dikkat çekiyor:

“Karar hiç şüphesiz ki oldukça popüler. Hiçbir şey kamu yararını temsil eden üst düzey yöneticilere ödenen muazzam meblağlar ve sosyal adaletsizlik kadar yüz kızartıcı olamaz. İkramiyelerin sınırlanması, hükümet için de seçmeni yeniden kendi tarafına çekmek için muazzam bir fırsat olabilir. Ancak diğer taraftan bu yeni düzenleme bir anlamda geçmişte yapılan hataların itirafı anlamına gelebilir ve yenilgi olarak kabul edilerek, toplumun maaş ve ikramiyelere kendi iradesiyle belirli sınırlar koymaktan aciz olduğunu gözler önüne serer.”

ABD terörle mücadele kapsamında AB’den Avrupa’da yaşayan kişilere ait özel verileri istiyor. Avusturya’da yayımlanan liberal Der Standard gazetesinin konuyla ilgili yorumu şöyle:

"Bu sadece hain saldırıları önleyebilmek için ödenecek küçük bir bedel mi? Böyle bir şeyin söz konusu olması durumunda, belki. Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun olası terör saldırıları yüzünden Federal Emniyet Teşkilatı kapsamlı bir veri bankasında kişisel bilgileri depolayarak karşılaştırmaya başladı. Yani bu geniş çerçeveli bir operasyonun doğuşuydu, denebilir. Peki ya ne getirdi? Bunu belirleyebilmek neredeyse imkânsız. Tutuklanan terör şüphelilerinin hepsi, yapılan ihbarlarla ele geçirildi, elektronik veri bankalarının buna yardımı olmadı. Ancak bu durum güvenlik yetkililerinde hiçbir zaman rahatsızlık yaratmadı. Eskiden olduğu gibi şimdi de “ne kadar çok veri toplayabilirsek, hedefi tutturma, suçluları yakalama ihtimalimiz o kadar artar” mantığıyla hareket ediliyor. Masum insanların da korunmaya hakkı olduğuysa kimsenin umurunda değil.”

Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de yayımlanan Hufvudstadsbladet gazetesi, İsrail'de hükümet kurma çalışmaları ve İsrail İşçi Partisi’nin aşırı sağcı Netanyahu hükümetine katılıma kararıyla ilgili olarak “Ehud Barak'ın büyük risk altına girdiğini ” dile getiriyor:

“Ehud Barak, Netanyahu hükümetiyle işbirliğine “evet” derken, İşçi Partisi kongresinde yöneltilen eleştiri ve protestoları yutmak zorunda kaldı. Barak kararını, İsrail halkının İşçi Partisi’ni iktidarda görmek istediği gerekçesiyle savundu. Ayrıca Netanyahu’nun ayıplarını kapatmak gibi bir niyeti olmadığını da belirtti. Ancak Barak maalesef daha önce de beklentileri yerine getirememiş, çoğu zaman çaresiz kalmıştı. Likud Partisi’nin koalisyona katılma çağrılarına olumlu yanıt vermesi bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Zira Natanjahu ve aşırı sağcı Avigdor Liberman arasında dengeyi sağlayarak İşçi Partisi’nin siyasi çizgisini de koruyabilmek kâğıt üstünde varılan anlaşmalar kadar kolay değil. Ehud Barak’ın güvenilir bir siyasi kimliğe bürünebilmesi için ekonomi, güvenlik ve dış politika alanlarında etkin ve kesin bir rota tutturması şart.”