1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Langzeitstudie: Soziale Spaltung vergrößert die Gefahr von Rechts

13 Aralık 2011

Sosyologların yıllar süren araştırması, Almanya’da aşırı sağ konusunda çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Her 100 kişiden 9’u, aşırı sağcı görüşlerin etkisinde. Şiddete eğilim de artıyor.

https://p.dw.com/p/13SAj
Fotoğraf: AP

Almanya’da aşırı sağcı dünya görüşü, 10 sene öncesine göre güç kaybetse de tehlike oluşturmaya devam ediyor. Bielefeldli sosyolog Wilhelm Heitmeyer başkanlığındaki grubun yaptığı “Almanların Hâl ve Ahvali” isimli toplumsal araştırmanın sonucu böyle özetlenebilir.

Araştırmada, Almanya toplumunun yüzde 9,2'sinin aşırı sağcı olarak tanımlanabileceği saptanıyor. Araştırmanın başladığı 2003 yılında ise bu rakamın daha yüksek bir düzeyde, yüzde 13,6 dolayında olduğuna işaret ediliyor. Ne var ki bu olumlu gelişmeye rağmen aşırı sağcıların protesto eylemlerine ve şiddete gittikçe daha fazla eğilim gösterdikleri ve büyük partilere entegre olamadıkları da aynı araştırmanın bir başka sonucu.

Aşırı sağ nasıl meşruluk kazanıyor?

Bielefeldli sosyologlar, nüfus gruplarındaki önyargıların ve dışlayıcı eğilimlerin neden kaynaklandığını da araştırmışlar ve “gruplara özgü insanlık karşıtı eğilimler” genel başlığı altında 12 adet dünya görüşü ve tavır belirlemişler. Yahudi karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, cinsel ayrımcılık, ayrıca işsiz, engelli ya da evsizleri dışlama gibi çeşitli kategoriler ortaya çıkmış. Araştırma grubunun başkanı Heitmeyer şunları söylüyor:

“Şimdilerde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, uzun süreli işsizlere karşı aşağılama eğilimlerinin yeniden artmakta olduğunu görüyoruz. Bu tür insanlık karşıtı görüşler genel olarak şiddeti, özellikle de aşırı sağcı şiddeti meşru hale getiriyor. Bu nedenle şu an toplumda devam etmekte olan resmi kurumların tartışmalarında yapıldığı gibi, bu iki şeyi birbirinden ayıramazsınız. Yani aşırı sağcı şiddet, bu toplumun içinde bulunduğu durumdan ayrı tutulamaz.”

Güvensiz son 10 yılın toplumsal sonucu

Almanya’nın geçirdiği son 10 yılı “güvensiz on yıl” diye tarif eden sosyolog Heitmeyer, krizlerin yeni tehlikelere yol açacağını ve toplumda derin bir sosyal bölünme yaşanacağını öne sürüyor. Heitmeyer’in araştırmasına göre, toplumdaki bir kesim bu güvensiz ortamı zayıf konumdaki nüfus gruplarına karşı kullanıyor. Yine araştırma sonucuna göre geliri nispeten daha iyi olan kesimler, ekonomik risklerin ortaya çıkmasıyla ellerindeki ayrıcalıklara daha fazla sahip çıkıyorlar ve böylece toplumdaki sosyal bölünme daha da artmış oluyor.

Sosyal konular ekonomiye endeksleniyor

Araştırmada dikkat çekilen bir diğer nokta, ekonomik kriz nedeniyle toplumun geniş kesimlerinin çaresizlik duygusuna kapılması ve demokrasiye olan güvenlerinin azalması. Bielefeldli sosyologlar, güvensizlik ortamında, perspektifsizliğin ve istikrarsızlığın normal durum olarak algılanır hale geldiğini, insanlardaki asabî durumun tüm sosyal katmanlara yayıldığını ve patlama durumunun süreklilik kazandığını araştırma raporunda tespit ediyorlar.

Federal Alman Meclisi Başkanvekili Wolfgang Thierse bu durumun felsefî izahını şöyle yapıyor:

 “Sosyal konuların ekonomiye endekslenmesi, insan denen varlığın sadece ekonomik ölçütlere, yani piyasadaki rolüne, onun üretici ve tüketici konumuna indirgenmesi, işte bu durum, toplumda kendisi ve başkaları için sorumlu roller üstlenmesi gereken kişinin bu işlevini ortadan kaldırmış oluyor.”

Alman toplumunun hâl ve ahvalini analiz eden projenin dünyanın en büyük önyargı araştırması olduğu ve 2003 yılında başlayan araştırmada her yıl iki bin kişiye telefonla sorular yöneltildiği, son anketlerin bu yılın Mayıs ve Haziran aylarında yapıldığı belirtiliyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen:Zoran Arbutina / Çeviren: Çelik Akpınar

Editör: Ercan Coşkun