1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB liderleri sorunları konuşmaktan kaçındı

Bernd Riegert28 Ekim 2005

AB, Londra yakınlarındaki kriz zirvesinde de, küreselleşmenin sonuçlarıyla başa çıkmak için uygun bir strateji hazırlayamadı. Hampton Court’ta buluşan 25 üye ülkenin devlet ve hükümet başkanları çok az konuda anlaşabildiler. Konsey Dönem Başkanı İngiltere Başbakanı Tony Blair’in yıl sonundan önce mali krize çözüm bulma planları da böylelikle suya düşmüş oldu. Gayrı resmi AB zirvesinin sonuçlarını DW Brüksel temsilcisi Bernd Riegert şöyle değerlendiriyor:

https://p.dw.com/p/AZsv

Zirveye bağlanan beklentiler zaten asgari düzeydeydi. Bu bakımdan beklenen sonucun çıktığı da söylenebilir. Ünlü İngiliz Kralı 8. Henri’nin şatosunda konuk edilen Avrupalı liderler ülkelerine eli boş döndüler. Dönem başkanı İngiltere buluşmadan önemli karar çıkmayacağını sezmiş olacak ki, zirveye gayrı resmi sıfatını layık görmüştü. AB’nin liberal ve muhafazakar kanatları arasındaki kapışmada her iki taraf ta kendi sosyal politikasından taviz vermeye yanaşmadı. Serbest piyasa ekonomisi ile sosyal piyasa ekonomisinin ideolojik tezatları bir kez daha gözler önüne serildi.

Görev süresinin sonuna gelen Almanya Başbakanı Gerhard Schröder uluslararası arenadaki son gövde gösterisinde Birlik Komisyonu’na çatmadan edemedi. Schröder’in çıkışı, sosyal politikaların geleceğini garanti altına atacak adımlar atılmasına imkan bırakmadı. Birlik Komisyonu piyasaların daha da açılması ve ekonomideki devlet güdümünün azaltılması gibi konularda müstakbel Başbakan Angela Merkel’in daha uyumlu davranmasını umuyor.

Komisyon Başkanı Barroso’nun strateji belgesinde değindiği hususlara prensipte bütün liderler katılıyor. Bu belge aslında yeni unsurlar da taşımıyor. Lizbon’daki 2 000 zirvesinden bu yana ddile getirilen, büyüyen reform ihtiyacı, istihdam piyasaları ile sosyal güvenlik sistemlerinin esneksizliği, düşük büyüme hızı, yüksek işsizlik, eğitim ve araştırmaya ayrılan kaynağın yetersiz kalması gibi konu başlıkları bu kez de zirve gündemindeydi.

Küreselleşmeye nasıl tepki gösterilmesi gerektiği hususunda AB hükümetleri görüş birliği içindeler. Ancak kemlerlerin daha da sıkılmasını zorunlu kılan adımların milli hükümetler tarafından uygulamaya sokulması o kadar kolay değil. Fransa, İtalya ve diğer Birlik üyeleri Schröder’in 2010 acendası adı altında başlattığı ve sadece ilk adım yerine geçebilecek olan reform adımlarını atmaktan bile çekiniyorlar.

Tony Blair küreselleşme yüzünden işsiz kalanlar için yardım fonu oluşturmasını öngören ve aslında kendi ekonomik politikalarına ters düşen önerisiyle Fransa’nın bütçe anlaşmazlığındaki direnişini kırmayı denedi. Kimse birlik bütçesine daha fazla para ödemek istemediğinden bu önerinin gerçekleşmesi zaten hayal. Böyle bir öneri aynı zamanda küreselleşmeye ayak uyduramayan devlet ve şirketlerin ödüllendirilmesi anlamına da geliyor.

İngiltere’nin yıl sonuna kadar bütçe tartışmasını tatlıya bağlayacağı şüpheli. Londra yönetimi ortak bütçeye daha az kaynak aktarmasını garantileyen imtiyazlarından, Fransa ise tarım sübvansiyonlarından vazgeçmiyor. Liderler referandum fiyaskosu yüzünden Anayasa konusunu açmaktan çekinirken, Fransa’nın dünya ticaret görüşmelerini veto etme tehdidinde bulunmması da 25’ler Avrupası’nın içinde bulunduğu krizi çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi.

Kısacası, Hampton Court Şatosu’ndaki buluşma Avrupa ruhunun yeniden canlandığı değil, sanki 8. Henri’nin hayaletinin seyredildiği bir randevu oldu.