1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD dış politikasını değiştirmeli

Daniel Scheschkewitz / DW1 Mart 2005

ABD Dışişleri Bakanlığı her yıl dünyada insan haklarının durumuna ilişkin kapsamlı bir rapor yayınlar. Sivil toplum örgütlerinin yardımı ile hazırlanan rapor, dış politika konusunda yönlendirici oluyor. Amerika’nın 11 Eylül olayları ve Irak’taki Ebu Gureyb Cezaevi’nde yaşananlardan sonra politikasını değiştirmek zorunda olduğu görüşünde olan DW’nin Washington Muhabiri Daniel Scheschkewitz’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZy3

“Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın insan hakları raporunun bu yıl özel bir anlamı var. Başkan George Bush, ikinci görev dönemine başlarken, Amerika’nın dış politikasının en önemli kıstasları arasında demokrasi ve insan haklarının bulunduğunu söylemişti. 2004 yılı insan hakları raporunda aslında yeni bir şey yok: En kötü durumda olanlar İran, Suriye, Kuzey Kore, Myanmar ve Çin. Bununla birlikte Zimbabve, Rusya ve Suudi Arabistan da eleştiriliyor.

Bu yenilik, ABD’nin stratejik nedenler ya da diğer çıkar ilişkileri yüzünden, geçmişte yaptığı gibi dost ülkelerdeki ihlalleri görmezden gelmeyi istemediğinin göstergesi. Orta Asya’daki müttefik ülke Özbekistan ya da General Müşerref’in askeri yönetimindeki Pakistan da eleştirilerden payını alanlardan. Başkan Bush yeni dönemin politikasını demokrasiyi yaymak olarak açıklasa da Amerikan yönetimi bir ülkeye demokrasinin dışarıdan götürülemeyeceğini kabul ediyor. Bu yüzden de bir ülkedeki özgürlükçü güçler desteklenmeye çalışılıyor. Üstelik bu sadece sözde yapılmıyor.

Ekonomik destek ya da kalkınma yardımı konularında da bir ülkede insan haklarının durumuna dikkat ediliyor. Bu çok olumlu, ancak bir konu gözardı ediliyor. Bazen otoriter rejimlerde değişim, yaptırımlar ve dışlama yoluyla değil, yapıcı angajmanla sağlanabiliyor. Bunun en iyi örneği Sovyetler Birliği’ndeki perestroika politikası oldu. Batının yumuşama politikası olmasaydı, böyle bir değişimin yaşanması mümkün olmazdı.

Kuşkusuz 1975 değil, 2005 yılındayız. Ama ABD’nin de 11 Eylül 2001’de yaşananlardan sonra dış politika tarihini gözden geçirmesinde yarar var. Müzakere masasına oturmak karşıdakine meşruiyet kazandırdığı gibi, güvensizliğin giderilmesine yarıyor, ilişkilerin geliştirilmesinde yeni hareket alanları yaratıyor. Uzun vadede bundan yararlaran da söz konusu ülkedeki muhalefet oluyor.

İran ile ABD arasında güven ortamı oluşturulmasına çalışılması, İran’ın nükleer programının kontrolünü kolaylaştıracak, ama aynı zamanda molların muhalefete baskı yapmasını zorlaştıracaktır. En azından bu baskıyı saldırgan Amerikan ile gerekçelendirmeleri mümkün olmayacaktır. Üstelik başkalarını eleştirirken, aynı yanlışlara düşme tehlikesi de var. Ebu Gureyb Cezaevi’ndeki işkence skandalı ve Guantanamo’daki uygulamalar, demokratik ülkelerde de işkencenin olabileceğinin göstergesi.“