1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB'de çok bilinmeyenli denklem

Bernd Riegert / DW3 Haziran 2005

AB çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya… Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumda halkın ezici bir çoğunlukla reddettiği AB Anayasası ölü mü doğdu? Bundan sonra ne olacak? Hiçbir şey olmamış gibi Anayasa süreci işlemeye devam mı edecek yoksa yeniden başa mı dönülecek? Son gelişmeleri DW Brüksel Bürosu’ndan Bernd Riegert şöyle yorumluyor:

https://p.dw.com/p/AZwF

“Fransa ve Hollanda’daki referandumdan sonra Brüksel’de adeta bir ölüm sessizliği hakim. Çünkü AB Anayası ölü doğdu. Avrupalı liderlerin şimdi geriye dönüp “biz nerede yanlış yaptık?“ şeklindeki özeleştiri ve sorgulamaları da durumun vehametini ne yazık ki hafifletmiyor.

AB Konsey Dönem Başkanı, Komisyon Başkanı ve Parlamento Başkanı’nın kriz yönetimi stratejileri ise son derece yetersiz. Birliğin iki kurucu ülkesinde halkın Anayasa’ya “hayır“ diyeceği önceden belli olduğu halde, “yolumuza devam edeceğiz“ şeklindeki kuru sözlerin dışında Brüksel’in elinden birşey gelmiyor.

Oysa yapılması gereken şey, AB devlet ve hükümet başkanlarının, Fransa’daki referandum sonucunun hemen ertesinde olağanüstü zirvede biraraya gelip durumu değerlendirmek olmalıydı. Ancak bunun yerine, iki hafta sonra yapılacak rutin zirvenin bir “kriz zirvesi“ haline dönüştürülmesi yolu tercih edildi.

Avrupalı liderlerin önlerinde şimdi üç seçenek var: Anayasa sürecini sona erdirebilir, metindeki belirli bölümleri yeniden düzenleyip Anayasa’nın daha basit bir yöntemle yürürlüğe girmesini sağlayabilir ya da hiçbir müdahalede bulunmayıp, 2006 sonunda bir karara varabilirler.

Şu anda resmi tavır olarak üçüncü şık, yani “bekle-gör“ stratejisi benimsenmiş durumda. Anayasa metnini yeniden müzakereye açıp uzlaşma aramaya çalışmak ise maceraya atılmaktan başka birşey olmaz.

Oysa en mantıklı ve rasyonel adım, iyi niyetle hazırlanan Anayasa projesini uzun bir süre rafa kaldırıp, ölü doğan mevcut Anayasa’yı gömmek olur. Çünkü Fransız ve Hollandalı seçmenler, sadece Anayasa’yı reddetmekle kalmadılar, aynı zamanda Avrupa’daki bazı ortak kazanımlara da sırt çevirdiler. Fransızlar, başta iç pazar olmak üzere izlenen ekonomik politikalar; Hollandalılar ise Avrupa ortak para birimi Euro, merkeziyetçi yönetim anlayışı ve göç politikası gibi konulardaki tepkilerini dile getirmiş oldular.

AB liderleri bu gerçekleri görmezden gelmemeli. Kim bilir, duvarların yıkılmasından buyana geçen 15 yıllık süre içinde belki de Avrupa halkından talep edilenler, kapasitelerinin çok üzerindeydi. Örneğin, eski Doğu Bloku ülkelerinin de Birliğe katılmalarının kaçınılmaz olacağı halka zamanında ve yeterince neden anlatılmadı?

Dürüst davranıp gerçekçi bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Avrupa’nın herşeyi düzenleyen değil, sadece “çerçeveyi çizen“ konumda olması şart. Ancak şu aşamada bunu başarabilmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor gibi görünüyor.“